25

45.9K 2.6K 2.5K
                                    

Her satırda yorum olacak.

Burası açıklama olacak. Arkadaşlar, aptal mısınız amina koyayım ha? Zorla mı okutuyorum ben size bu kurguyu? Saçma zaten amk ne okuyorsunuz mantık arıyorsanız? Ona rağmen mantık hatası yazmamaya çalışıyorum siktirymeyin belanızı vallahi sinirleniyorum ya. Geçen bölüm basinda yazdım diye papatya çayı yazdınız amk yorumlarda yine linclemisler beni. Sikime kadar yolunuz var yarramin başları sizi, okumayın geçin. Ben güzelim okuyucularımla devam ederim. Mis gibiler zaten bana yetiyorlar. Bu kitlem hiç büyümesin diye dua ediyorum linç gelmesin diye amk ne duruma getirdiniz hevesle bölüm yazan beni. Kuduruyorum resmen. Neyse uzun lafın kısası, okumak istemeyen okumasın abi Allahıma kimseyi zorlamıyorum oku diye (güzel okuyucularım dışında onlar yapmak zorunda cunku yapcaksiniz karilarim siz hayirdir??)

Gelgelelim ikinci hususa. Olm yeni okuyucular geliyor amk çok da komik konu aq hsjdhsjdh olm off. Yeni okuyucular geliyor ya, bazen kuduruyorlar okuyucu ayırıyorsun diye yav kurban verenler, ben yorum yapan birçok kişi ile samimi oluyorum zaten. Mesela Elifim her bölümde en az 10 yorum yapıyor. Suri ablam da öyle ya da pofuduk ablam, Ferzane, Gökçe, Emiralirmak, Gözde, Allahvar, bunlar artık okuyucu değil, benim için arkadaş oldular hocam.(ismini hatirlamadiklarim alınmasın hepinize asigim karilarim) neyse bebelerim hepinizle yakın olmaya çalışıyorum, devam da edeceğim, kurban olurum size çok uzun oldu kızmayın.

Sizleri seviyorum, opdum, sg olun (yenge sen haric, hurmetler)


∆∆∆

Elimdeki yüzükle gergince oynamaya başladım. Fazla mı ağır konuşmuştum? 

Odamda, armut koltuğun üstünde, önümde Paulo'nun Simyacı adlı kitabıyla birlikte oturuyordum. Kitabı okuyalı uzun zaman olduğu için yeniden dönüyordum okumaya. Altını çizdiğim, yazı yazdığım, post itlerle işaretlediğim cümlelere ve sayfalara bakacaktım. O dönem içerisinde hissettiğim her şey, kitaplarımda işaretlediğim yerlerde yazanlarla doğru orantılıydı.

İnsanların hayatları genel olarak zorlu geçerdi. Kimse hayatının kolay olduğunu yahut yaşanılır olduğunu savunmazdı. Ben de öyleydim lakin bazen. 

Genel olarak hayatından memnun bir çocuktum. Bana kendi çocuğu gibi değer veren bir abim, dosttan da öte, kardeşim dediğim arkadaşlarım vardı. Adı duyulmuş bir sporcuydum ve okulda da saygı duyulan, sevilen biriydim. Etrafımdan görmüş olduğum ilgi, çoğu zaman ailemin vermediği ilgiyi bastırmıştı. Ancak şimdi bastıramıyordu.

Kandırılmış, ihanete uğramış hissetmenin yanı sıra kırılmıştım da.

Abim, hayatım boyunca beni kıran, üzen insanların karşısında arkamda demir bir kapı gibi durmuş, beni korumuştu. Bundandı ona olan sonsuz güvenim.

Lakin o kapının bir gün paslanacağını nereden bilebilirdim? 

Hatta bir gün de değildi ki bu. Kapı, yavaş yavaş paslanmış, ben ise paslanmayı fark edemeyecek kadar güvenmiştim. 

Şimdi içimden kendime söyleniyordum. Keşke karıştırılmasaydım, keşke Doruk ile hiç tanışmamış olsaydım, keşke bu kadar güvenmeseydim. Aklıma doldu Dinçsoy ailesi. Musa ile büyümüş olsaydım nasıl olurdu diye düşündüm. Bugün canımı yakmıştı, Cihan ise yaralarımı sarmıştı. Musa bugün, en değerlisinin bile canını yakabileceğini göstermişti bana. Bana insanoğlunu göstermişti aslında. Doruk, beni ütopik bir dünyada büyütmüşken; Musa, bir gün canımı yakabileceğini lakin eninde sonunda birlikte olacağımızı, benim arkamda değil, önümde duracağını göstermişti bana.

Doruk ile barışır mıydık? Kesinlikle barışacaktık. Olması gereken buydu zaten. Hakkını asla yemeyecektim, bana çok güzel şeyler öğretmişti. Ona kin tutarsam ve affetmezsem, zararlı çıkan ben olacaktım. Neden kafamı benim için hiçbir değeri olmayan insanlarla doldurarak küçük bir yer de olsa, onlara ayıracaktım ki? Değmezdi.

Aşiret PaketWhere stories live. Discover now