45

787 87 176
                                    

"satoru, hadi hazır değil misin hâlâ?" oturma odasında bacak bacak üstüne atmış kahvesini içerken seslendi suguru. o akşam yemeğe çıkmayı teklif eden suguru olmuştu, sevgilisinin o güne kadar yaptığı ve yapmadığı her şey için nasıl teşekkür edeceğini bilemiyordu ancak bir yerden başlaması gerekiyordu. satoru'dan cevap gelmediğinde kahvesinin son yudumunu da içip ayağa kalktı. artık orta sehpanın üstündeki kahve kupasının kendine ait olması fazlasıyla hoşuna gitmişti.

satoru'nun olduğu odanın kapısına geldiğinde üstü çıplak olan sevgilisinin seçenekler arasında sıkışıp kaldığını gördü. zaten insanüstü bir seviyede çekici gözüken adamın dış görünüşüne, giyimine ve bakımına bu kadar dikkat etmesinin eklediği çekicilik de bir yana; ona zaten deliler gibi aşık olan sevgilisi için böylesine çabalıyor olması suguru'nun planları iptal edip o saniye üstüne atmayı istemesine sebep oluyordu.

"karar veremedim." dedi hafifçe ağzını büzerek.

"böyle de gelebilirsin." diye cevapladı ona yaklaşıp yüzünü ellerinin arasına alan suguru ve yumuşak bir öpücük kondurdu dudaklarına.

"tabii aşkım, bana uyar."

"sus aşkım."

satoru hafifçe güldükten sonra suguru'nun hâlâ tam olarak yerleştirmediği valizinden bir kazak aldı eline. her an gitmek üzere orada duruyormuş gibi hissettiren bu bavul sinirini bozduğundan artık yavaş yavaş da olsa boşaltmak istemişti. aslında suguru da bunu istiyordu ancak yakın zamanda amerika'ya kısa süreliğine dönecek olduğundan birazını bırakmıştı. hem öyle uzun süredir oradan oraya sürükleniyordu ki valizlerini boşaltmamak alışılageldik bir durum olmuştu.

satoru vücudunu sıkı sıkıya saran kazağı giydikten sonra suguru iç çekmek durumunda kalmıştı. eskiden onun kıyafetlerini giydiğinde biraz bol gelirdi satoru'ya ve her iki durum da farklı bir şekilde hoşuna gitmişti suguru'nun. gülümseyerek sevgilisini süzdü, aynı şekilde aynadaki görüntüsünü izleyen satoru ise fikrini görmek isteyerek arkasını döndüğünde gördüğü beğeni dolu bakışlar karşısında utansa mı sevinse mi bilemedi.

"sana daha çok yakışıyor gerçi." dedi satoru, iki artı ikinin dört ettiğini söylercesine netlikle, yine de beğenmişti kendi üstündeki duruşunu da.

"ne zaman gördün ki sevgilim?"

"üç sene önce." diye cevapladı hiç düşünmeden satoru. "geldiğini bana söylememiştin ama shoko'yu ziyarete gittiğimde parkta oturduğunuzu görmüştüm."

"gelmem diye söz vermiştim, gelsem de haber vermem diye. kendimce sözümü tutmaya çalışıyordum." özür dileme refleksini tuttu suguru, sonra artık buna gerek olmadığını hatırladı ancak sevgilisi konuşmasına fırsat vermeden lafa devam etti.

"biliyorum. böyle tatsız şeyleri konuşmayalım bugün. çok güzel görünüyordun, buna odaklanabiliriz. yunan tanrısı gibisin."

"diyene bak." güldü suguru.

"eh, orası da öyle tabii." dedikten sonra göz kırptı satoru.

"hadi güzelim, hadi. geç kalıyoruz bak."

"ne kadar istersen ye, bugün bendensin."

"bak sonra ocağıma incir ağacı diktin demek yok."

"yok." güldü suguru. "öğrenci değiliz artık, kıt kanaat geçinmek zorunda değiliz. aslında seni lisedeyken hep gittiğimiz ramenciye götürecektim ama kapanmış."

"evet, sen gittikten sonra hiç gitmemiştim. sonra bir gün çakırken kendimi orada buluverdim ama kapanmıştı, satılık yazısı vardı. küçük esnaf tabii, tutunamadı büyük şehirde." gözlerini menüden kaldırıp sevdiği adama bakmaya başlamıştı satoru. gidişinden bahsetmek eskiden laf sokma aracıyken artık zihninde 'suguru'yu üzebilir, uzak dur' klasöründe bir tabu hâline gelmişti. onun üzerinde yaratacağı etkiyi gözlemlemek istemişti ancak siyah saçlı adam ırgalanmadı.

nihilist | satosuguWhere stories live. Discover now