42

958 115 146
                                    

satoru, okuldaki ergen öğrencilerinin daha az uğraştırıcı olduğunu düşünüyordu, hatta kendisi bile daha az uğraştırıcı biri olabilirdi. karşısındaki manzara çok da şoke etmemişti onu, yavaşça iç çekti kendisine çevrilmiş 'ben bir şey yapmadım' diyen iki çift göze ve umursamazca omuz silken diğerine baktığında. umursamaz gözükse de suguru'yu kolundan tutmuş olan shoko, ne bakıyorsun der gibi kafasını salladı satoru'ya.

"burnu kanıyor, yardım eder misin?" çok nadiren bu kadar kibar bir ses tonuyla konuşurdu satoru, shoko onaylamak zorunda kaldı. daha sonra touya'ya bakmadan suguru'ya döndü mavi gözler. "gel." dedi ve kafasıyla odasını işaret etti. suguru peşinden gelmeden hemen önce mutfağa girip elindeki poşetleri bıraktı.

"satoru, konuşsaydık bir?" diyen touya'ya dönmedi satoru.

"önce suguru'yu dinleyeceğim." odaya girdikten sonra kendini armut koltuğa bıraktı ve gözlerini peşinden gelen adama dikti. "dinliyorum?"

"shoko'ya laf etti."

"iyi yapmışsın." tekrar ayağa kalkmıştı şimdi, yüzünü tuttu sevdiğinin. "senin canın acıdı mı?" içinin ısındığını hissetti suguru. bağırıp çağırmasını ve tekrar eskisi gibi olmasını beklediği adamın bu sakin ve destekleyici tavrı çok hoşuna gitmişti. yine de anlam verememişti, en azından biraz laf etmesi gerekirdi. sonuçta kafa attığı kişi onun arkadaşıydı. sonra beyninin içinde satoru işte, diyen bir ses duydu, yaralı birini görünce muhakkak iyileştirmek ister.

satoru ona acıyor muydu?

"acımadı, koca adamım." yüzünü hafifçe geri çekti suguru. "kafa attığım ilk kişi değil ayrıca."

"bilmez miyim?"

"neyse, daha fazla yalnız kalmasınlar bence." deyip odadan çıkmak üzereyken durduruldu.

"neden kızdın sen?"

"kızmadım." dedi suguru ve sonra iç geçirdi. "sevmiyorum o adamı, sinirlerimi geriyor. ayrıca sen çok ama çok saftiriksin."

"ne alâkası var şimdi?" satoru kaşlarını çatmıştı, suguru'nun ne demek istediğini çok merak etse de shoko'nun seslenişini duyunca oraya gitmek zorunda kaldılar. bu konuşmaya daha sonra devam etmeyi aklının bir köşesine not etti satoru. yanlarına gittiklerinde shoko'nun touya'nın burnuyla ilgilenmiş olduğunu gördüler. şimdi oturmuş, diğerinin üstüne attığı bacağını sallıyordu sabırsızca.

"beni buraya kendinizi affettirmek için getirdiniz, bakıcılık yapmam için değil."

"pardon canım, artık gider diye düşünmüştüm." suguru yüzünü buruşturarak touya'ya bakmıştı.

"satoru, konuşmayacak mıyız?" ikisini de umursamayan touya'nın gözleri ilk andan beri satoru'nun üstündeydi. o gelmeden önceki saldırgan hâlinden eser yoktu, süt dökmüş kediye dönmüştü resmen. bu da bir kez daha kafa atma isteği uyandırdı suguru'da.

"konuşacak bir şey yok, suguru'ya bulaşma dedim sana. sen de bulaştın."

"kafa attı bana."

"ay ben ne yapabilirim? koca adamlarsınız yani döversiniz dövün, söverseniz sövün." satoru ilk defa bakışlarını gözlerine çevirdi touya'nın. "ama biri suguru'nun canını herhangi şekilde yakarsa ben de onunkini yakarım. bunu göze alıyorsan tabii. bir de şey var, benim adıma iş yapılmasından hiç hoşlanmam. korunmaya ihtiyacım yok benim. ayrıca ikimizin arasındaki bir şeye en yakın arkadaşımız karışmazken sen hiç karışamazsın."

"sen üzüldüğünde ben de üzülüyorum ama..."

"neden? sen kimsin anasını satayım?" suguru'nun ani çıkışı hepsini korkutmuştu. "daha fazla dayak yemek istemiyorsan çık git şu evden." satoru'nun ters bakışları yüzünden susmak zorunda kalsa da tehditkâr bakışlarını üzerinden çekmedi adamın. etkili de olmuştu çünkü gerçekten dayak yiyebileceğini fark edince ayaklanmak zorunda kaldı touya. satoruyla kapıya kadar yürürken kendi aralarında ne konuştuklarını duyamadığı için sinir olsa da sevdiği adam başka birisini savunmadı için mutlu hissediyordu suguru. üstelik nezaketen bile 'kal' dememişti adama.

"suguruyla bir şey konuşacağız, dinlemek ister misin yoksa odada mı konuşalım?" satoru oturma odasına tekrar girdiğinde shoko'ya bakarak konuştu. yanına oturup kolunu onun omzuna atmıştı. shoko sırıttı, aslında konuşacakları şey onu eğlendirebilirdi ama tam aksine yine ciddi bir tartışmaya dönerse orada olmak istemezdi. bu yüzden sigara içmeye gideceğini söyleyip odadan çıktı.

"ne konuşacakmışız?"

"neden bana saftirik dedin?"

"adam sana yanık, farkında değilsin."

"oha suguru, sevgilisi var ve düz. sadece seni sinirlendirmek için öyle davranıyor çünkü maalesef öyle bir tipleme, sen de biliyorsun. bir daha gelmez ve seni sinirlendirmez, merak etme."

"spagetti de ıslanana kadar düzdür." suguru gayet ciddi bir ifadeyle konuşsa da satoru gülmeye başlamıştı, kahkahasını terasa çıkmış olan shoko bile duydu. "gülme, ben çok ciddiyim. gözü koymuş sana, alttan alttan yaklaşıyor ve zayıf anını bekliyor. hem madem herkesi sinir etmeyi seviyor, o zaman sana niye bu kadar yumuşak davranıyor? üstelik sevgilisini yıldönümünde yalnız bırakıp senin yanına geldi, normal mi bu? hadi seni getirip insanlık etti diyelim, gece niye kaldı? saçmalık." daha çok söylenmeye devam edebilirdi suguru, dudaklarına kapanan dudaklar lafını bölmeseydi.

sonra tüm dünyayla bağı kesildi, tek odak noktası sevdiği adam oldu her zamanki gibi. lafının ortasında böyle bir öpücüğe maruz kalmak karnında kelebeklerin dans etmesine sebep olmuştu ki bu kadar yıl sonra hâlâ böyle hissediyor olabilmesi aşklarının mutlaklığının kanıtıydı. satoru yavaşça geri çekildiğinde hâlâ öpücüğün etkisinde olan suguru şaşkın şaşkın bakakalmıştı mavi gözlere.

"kıskanç hâlin aşırı tatlı oluyor."

"kıskanmadım." dedi gözlerini sevdiği adamın dudaklarından çekemeyen suguru ve yavaşça yutkundu, bunun bariz bir yalan olduğunu herkes biliyordu. bunun üzerine yeniden gülmeye başlayan satoru, inanmadığını belirten bir şekilde baktı suguru'ya. inanıp inanmamasını o an umursamayan suguru, gülüşü için tüm insanlığı yok edebileceği adamı kendine çekip uzunca öptü. odaya giren shoko'nun kusma taklidini duyana kadar öpüşmeye devam etmişlerdi.

"oda tutun."

"odadayız zaten." satoru gözlerini devirdi.

"salak yemin ediyorum gerizekalı bu çocuk."  dedikten sonra suguru'ya göndü. "sana n'oldu? ne bu hâl?"

"beni kıskanmış." sırıtıyordu satoru.

"kıskanmadım. sinirliyim sadece. haksız mıyım ama?" shoko'ya sormuştu suguru.

"haklısın bebeğim, yavşak piç ya."

"evet!" öyle bir bağırmıştı ki tüm sokak duymuştu suguru'yu.

"tamam, kapatın konuyu da yemek söyleyelim hadi." satoru'nun önerisinden sonra hep beraber oturup adamı iflas ettirecek kadar fazla yemek ve tatlı sipariş ettiler. işin komik tarafı, hepsini bitireceklerini de gayet iyi biliyorlardı. bu üçü bir araya geldiğinde tüm gece uyumaz, sohbet edip tıkınırlardı. o gün de tam olarak bunu yaptılar. her şey tam anlamıyla eskiden olduğu gibiydi.

nihilist | satosuguWhere stories live. Discover now