19

910 115 67
                                    

kalabalığın boğuk sesi, hafif müzik, sıcak ortam... gözlerini doğum gününün sahibi olan arkadaşında gezdirdi satoru. onun yüzündeki gülüşü gördüğünde kendi de gülümsemeden edemedi. yüzündeki gülüş, odanın diğer ucundaki adamın varlığı yüzünden, buruk bir gülümsemeye dönmek üzereyken bakışlarını ona çevirdi shoko. onun sırıtışını gördüğünde göz kırptı ve kendi de sırıttı satoru, üçünden en azından birinin mutlu olmasına sevinmişti ki bunun en büyük sebebinin öyle ya da böyle bir arada olmaları olduğunu biliyordu.

gülerek gözlerini elindeki içkiye indirdiğinde, dirseklerini yasladığı tezgahtan bir adım uzaklaştı, içkiyi kafasına dikti ve arkasını dönüp boş bardağı tezgahın üzerine bıraktı. daha fazla içerse bu gecenin sonunda da sevmekten vazgeçemediği o adama teslim olacağını biliyordu. üzerindeki bakışları uzun süredir hissediyor olsa da artık canına tak etti ve daha fazla direnmeden gözlerini suguru'ya çevirdi. geçen geceye göre daha iyi görünüyor olsa da, hâlâ zayıflamış ve çökmüş bir hâlde olduğunu gizleyememişti. ona yaklaşmama sözünü tutacak gibi görünüyordu, yine de bardağını satoru'ya doğru havaya kaldırdı.

ah o tasasız gülüşü yok muydu? tüm dünyanın yükünü sırtlanıyormuş gibi görünmesiyle büyük tezat oluştursa da satoru'ya eski, huzurlu günlerini hatırlattığı için dayanamıyordu beyaz saçlı adam bu gülüşe. suguru'ya tepkisi göz devirmek ve iç çekmek olmuştu, gözlerini diğerlerinde gezdirmeye devam etti ve sonunda içeri giren kızı gördü. alt dudağını hafifçe yaladı, her gergin olduğunda bunu yapardı, ve kızın yanına doğru adımladı. hâlâ izlendiğinin farkındaydı fakat bu çok da umrunda değildi. isterse kıskansın, üzülsün, bu sefer takmayacağım, diye düşündü.

"selam." kızın kibar bakışları, selamı üstüne ona döndü.

"selam, nasılsın?" samimi bir endişeyle sormuştu bu soruyu, bir sebepten ötürü bu satoru'nun kızı daha da çok sevmesine sebep oluyordu. yine de hissettiği şeyin aşkla uzaktan yakından alâkası yoktu, kalbinde bunun için yer kaplayan aptal bir adam vardı zaten. tuhaf bir şekilde sevgi beslediği bu kızın canını yakmak istemediğini fark ettiğinde ona suguru ile ilgili her şeyi anlatmıştı, buna rağmen yanında olmayı isteyip istemeyeceği kararını ona bırakmıştı. o gün, bir arkadaşı olarak sonuna kadar yanında olabileceğini ama kalbi zaten başkasıyla meşgulken onunla birlikte olamayacağını söylemişti kız. bunun üzerine o gece evi suguru'nun basması da kararının netleşmesine sebep olmuştu. şimdi de bu adamın varlığının satoru'yu üzüyor olup olmadığından endişeleniyordu.

üzüyordu, bunu aşağı yukarı herkes anlayabilirdi.

"iyi olmaya çalışıyorum." sözlerinin üzerine kız, kollarını sardı ona, kısa süren kucaklaşmanın ardından satoru'nun gözleri yine suguru'yu bulduğunda, bilmem kaçıncı kadehini kafaya dikiyor olduğunu gördü. gözlerini bir saniye bile satoru'dan ayırmamıştı. o an, kızla aralarındaki şeyin bittiğini suguru'nun bilmediğini fark etti satoru ve bu, o gün ilk defa bir keyif hissetmesine sebep oldu. keyif hissinin kendini endişeye bırakması birkaç saniye almıştı, böyle içmeye devam ederse yine başını belaya sokacaktı ya da shoko'nun doğum gününü mahvedecekti. "hemen geliyorum." gözlerini suguru'nun üzerinden çekmeden konuştu yanındaki kızla.

aşık olduğu adama doğru attığı her adımda kendinden biraz daha fazla nefret ediyordu. her seferinde onu etki alanına almanın yolunu buluyordu bu adam. üstelik satoru bu konuda bir şey diyecek olursa hiçbir şey yapmadığını iddia edecekti. zırva, diye geçirdi içinden beyaz saçlı olan, başını belaya sokmana engel olmadan duramayacağımdan ve senin için endişeleneceğimden gayet eminsin. satoru'nun üzerine diktiği baygın bakışları ve çarpık gülümsemesi onun düşüncelerini kanıtlar nitelikteydi. tekrardan kendine teslim oluşunu müthiş bir zevkle izliyor gibiydi.

satoru yanılıyordu. elbette siyah saçlı olanın bunu kanıtlayacak bir durumu yoktu, şu ana kadar yaptıklarından dolayı kendine inanılmamasını oldukça mantıklı bulabilirdi. ancak suguru, o gece gerçekten de satoru'dan uzak durmak istemişti. onu izlemeyi kesememek elinde olan bir şey değildi, ardı ardına devirdiği içkiler de içinde büyüyen kıskançlık hissiyle başa çıkabilmesinin tek yoluydu. onun kendine yaklaşmasıyla yerinden çıkacakmış gibi atmaya başlayan kalbini sakinleştirmeye çalışırken gözleri sevdiği adamın her zerresini itinayla inceliyordu. görüşmeyeli eskisinden bile iyi görünmeyi başarabilmişti. hatırladığı ince adamdan eser kalmamış, kas kütlesini oldukça artırmış gibiydi.

gözleri... "geciktin, satoru." dudaklarına kondurduğu hafif gülümsemeyle konuştu suguru. gözlerine biraz daha bakarsa oracıkta oturup ağlayabilirdi çünkü. satoru'nun bakışlarında, ona teslim olmasını sağlayan büyülü bir şeyler vardı. karşısındaki suratta mimik oynamasa da ince, uzun parmaklar onunkilerin üstünden elindeki bardağa dolandığında, artık elleri bardağın soğukluğundan etkilenmiyormuş gibi hissetmişti suguru. ona değdiği her saniye tüm dünyası ısınmış gibi gelirdi çünkü.

"senin için gelmedim." bardağı elinden aldıktan sonra konuştu satoru. "bak, beni siktir et, kendini zaten hiçbir zaman umursamadın. bu odadaki herkesi siktir et ama bunu shoko'ya yapma. bu günü onun için mahvetme. uzun zamandır ilk defa bu kadar mutlu gözüküyor. sarhoş olup olay çıkartmayalım. bugüne kadar ona karşı yeterince bencil olduk zaten."

"yapmam zaten böyle bir şeyi." içtenlikle konuştu suguru, ilk defa aynı içtenliği satoru'da da görmüştü çünkü. "birinizi daha üzmeye niyetim yok." en güzel hislerin toplanıp da oluşturduğu bir renkmiş gibi hissettiren o güzel gözler, uzunca suguru'nun çökmüş yüzünde gezindi. ciddi olup olmadığını algılamaya çalışıyormuş gibi bir hâli vardı. satoru'nun sonunda ona güveneceğini biliyordu, onun gerçek hislerini görmeyi her zaman başarabilmişti çünkü. her seferinde aynı hataları yapmasına sebep olan da bu olmuştu. her seferinde o gözlerde aşkı bulmuş, her seferinde gitmeyeceğine inanmıştı. çünkü zaten suguru, ona ölümüne aşıktı ve hiçbir zaman gitmek istememişti.

nihilist | satosuguWhere stories live. Discover now