36

716 95 119
                                    

satoru, sabah kafasında çalan davullarla ve yoğun bir kusma isteğiyle uyandığında o gün hafta sonu olduğu için şükretmişti. eğer midesinde bir şey olsaydı çıkaracağından emin olarak yüzünü buruşturup yatakta doğruldu ve baş ucundaki suyu içti. sonra, başucunda su bırakmadığını hatırladı ve onu buraya kimin bıraktığını anladığında iç çekti. yıllar sonra bile kendisini bu kadar iyi tanıyor olması ve tam ihtiyacı olan şeyi ona vermesi içini burkmuş ve tabii ki biraz da sinirlenmişti. aslında tek ihtiyacının ne olduğu barizdi ve suguru'nun bu konuda bir şeyler yapacakmış gibi bir hâli yoktu.

önceki günü hatırlamaya çalıştı. okuldan çıktığı gibi sıklıkla takıldığı bir mekana gidip içmeye başlamıştı. orada touya'yla karşılaştığını, onun kendisini zorla taşıyarak eve getirdiğini ve suguru'nun kapıyı açtığını hayal meyal hatırlayabildi. arkadaşını biraz tanıyorduysa suguru'yu sinirlendirmek için elinden geleni yaptığına emindi. suguru'nun onu pataklamış olma ihtimali aklına geldiğinde hızla kendini odadan dışarı attı. koltukla sakince uyuyan ve yaralı gibi gözükmeyen touya'yı gördüğünde rahatlamıştı.

mutfağa girdiğinde hafif duman altında kaldığını gördü. o dumanın maskeleyemediği güzelliğiyle serin havayı umursamadan cama dönmüş, uzun güzel saçları omuzlarına dökülmüş olan suguru, ona döndüğünde aklını kaybetmiş gibi hissetti satoru. bu kadar güzel olması adil değildi, ona dair hiçbir şey adil değildi. suçlu bakışları bu sefer de yeri bulmuş olan adam, sanki ona bakmak haddi değilmiş gibi davranarak sigarasını söndürdü hızla. tam o sırada suyun kaynadığını belirten sesi duyduğunda ise sakince iki kupa çıkardı. ikisine de bitki çayı demledikten sonra sessizce masaya oturup ağrı kesici içen sevdiğine bakma cesareti gösterebildi yeniden.

"miden için." demese de bilirdi zaten satoru, eskiden hep yaptığı bir şeydi. mavi gözlerini üzerinde buharı tüten kupanın üzerinde uzun uzun tutan adam, bir süreliğine hiçbir şey yapmadı. çayı içse bundan yüz bulup konuşmaya başlayacağını ama kupayı almazsa da deli gibi kırılacağını biliyordu karşısındaki adamın. bir kez daha kendinden nefret ederek, içinden küfürler savurarak aldı kupayı. ona yenilmiş hissetmekten nefret ediyordu ancak beklediği gibi olmadı. suçlu bakışlarını bu sefer de masanın üstünde birleştirdiği ellerine dikmiş olan suguru'dan çıt çıkmıyordu.

"günaydın!" içeri giren touya'nın yüksek sesiyle yüzünü buruşturdu satoru, suguruysa gözlerini devirmişti.

"senin sesini... günaydın." ayağa kalkıp kollarını ona doladı satoru, şimdi gülümsüyordu ve suguru elindeki çayı o herifin üstüne boşaltmamak için içinde iyi olan her şeyle savaş veriyordu. "sana çok sinirliyim."

bunu bile çalmış, diye düşündü suguru.

"rica ederim amına koyayım. ayı gibi herifsin evine kadar taşıdım gördüğüm muameleye bak. zaten koltuk tepelerinde uyudum, misafir odası müsait değildi malum." gözlerinden sinsi bir pırıltı geçerken suguru'ya dönüp samimiyetsizce gülümsedi touya.

"yanıma yatsaydın, ben mi dedim? hem sen niye sinirli olduğumu gayet iyi biliyorsun. dönmüşsün haber vermiyorsun, ne iş?" şimdi kendini masadaki eski yerine bırakıp bir bacağını diğerinin üstüne atmıştı satoru. touya ise bardakların olduğu dolabı açmış, kendine bir kupa almış ve çay demlemeye başlamıştı. her şeyin yerini bilmesi ve izin bile almadan kullanması suguru'nun öylesine sinirlerini bozuyordu ki çenesini sıkmak durumunda kalmıştı. satoru da bunu fark etse de bir şey yapmadı, sonuçta elini tutup sakinleştirecek değildi.

"ya oğlum yeni döndük, yıldönümümüzü kutluyorduk. bugün arayacaktım seni zaten." masadaki sigara paketine uzandı touya, sonra dönüp izin istedi suguru'dan. suguru cevap vermeden paketi onun önüne doğru itmişti.

"içme şu zıkkımı, bok gibi kokuyor." agresifçe konuştu satoru.

"o içiyor ama?"

"ondan sana ne?" satoru'nun sesi ilk defa bu kadar sert ve mesafeli çıkmıştı. sınırları zorlama, diye uyarıyordu ses tonuyla touya'yı, suguru'ya bulaşma. bunu suguru da fark etmiş, gülümsemesini gizlemek için başını eğmek zorunda kalmıştı. yine de herkes görmüştü güldüğünü. satoru kalbinin hızlandığını hissetmişti, onun her içten gülüşünde kalbindeki bir buz parçasının eridiğini fark ediyordu. sonra bir anda dank etmiş gibi touya'ya döndü. "lan kızı tek mi bıraktın yıldönümünüzde, hödük herif?"

"biraz öyle oldu ama seni o hâlde görünce kız da endişelendi anasını satayım."

"oğlum beni bırakınca gitseydin ya?"

"anahtarımı unutmuşum, sevgilimi uyandırmak istemedim." geçen konuşmadan bir halt anlamamış olan suguru şaşkın bakışlarını masa tenisi maçı izler gibi bir sağa bir sola çeviriyordu. bunu fark etmiş olan touya, ona dönüp en şerefsiz gülümsemesini sundu. "ne o, çok mu şaşırdın sevgilim olmasına?"

suguru fazla uzun süre uslu durmuştu. "ne bileyim, gece satoru beni istiyor diye ağlayınca ona âşıksın falan sanmıştım." aynı gülümsemeyi ona iletti suguru.

"lan?" şaşırma sırası satoru'ya geçmişti. "kim? ne?"

"azıcık dalga geçmiş olabilirim." dedi gülerek touya. "ama hak etmiştin." sözüne suguru'ya bakarak devam etti. sen de bir güzel sikilmeyi hak ediyorsun da, diyecekti suguru ancak bir kez daha kendini tutmayı başarmıştı. olmayan aklıyla suguru'yu kandırmaya çalışmıştı, bunu ancak bir kere başarabilirdi. "neyse, size doyum olmaz ama ben gideyim, hatunum bekler." deyip ayaklandı çayını bitirmiş olan touya, satoru hafifçe omzunu patpatladı onun.

"teşekkürler kardeşim ama tekrarı olmasın." ne için teşekkür ettiğini de neyin tekrarı olmasını istemediğini de herkes gayet iyi anlamıştı. her şeye rağmen ona karşı bu kadar korumacı olması, suguru'nun karnında kelebekler uçuşmasına sebep oluyordu. satoru'm bu, diyordu iç sesi, eğer anlatırsam beni affeder. ancak kendini bu umuda kaptırmamasını öğütleyen başka bir ses daha vardı kafasında, annesinin sesine benziyordu. sonra bunun bilinçaltının oyunu olduğunun farkına vardı, annesiyle hatırlayamayacağı kadar uzun süre görüşmedikleri gerçeği bir yana, aynı evde yaşadığı beş sene içinde bile pek duymamıştı sesini.

arkadaşını geçirdikten sonra mutfağa döndü satoru, gözlerini bir süre uzun saçlı adamda gezdirdikten sonra masadaki kupaları aldı. onları sakince makineye yerleştirirken bir cumartesi günü evden çıkası hiç olmadığından tüm günü bu adamla nasıl geçireceğini düşünüyordu. onunla hiç konuşmadan ikisi için de kahvaltı hazırlamaya başladığında suguru da ayaklandı. sırf sevdiği adam istemiyor diye kendi de konuşmuyor, sessizce ona yardım ediyordu. yılların eskitemediği muazzam bir senkronizasyonla hareket ediyor ancak birbirlerine dönüp bakmıyorlardı.

sessizce edilen kahvaltıdan sonra satoru, kavgadan beri ilk defa suguruyla konuşmuştu ancak bunu yaparken suratına bakmamıştı. "git biraz daha uyu." sonra cevap beklemeden odasına gitti. bu kısa, soğuk cümle bile suguru'nun yüzünü gülümsetmeye yetmişti. eğer sevdiği adam istiyorsa gidip uyurdu, öyle de yaptı.

nihilist | satosuguHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin