21

1K 128 50
                                    

tw: kendine zarar verme iması geçiyor

"kıskanıyorum burada ama." sevdiği adamın alaycı ses tonunu duyduğunda kafasını hızla oraya çevirdi suguru. bir süredir ona bakmadığından, yerinden kalkıp onların yanına geldiğini fark etmemişti. shoko gülüp de onu da kucaklaşmanın içine çektiğinde ne olduğunu algılayamıyordu suguru. benden uzak dur diye ısrar eden adam ne diye şimdi gelip bir anda sarılmak ister olmuştu?

onun kendi sırtına atılan kolunu hissettiğinde tüm dünya durmuş gibi gelmişti. bir dokunuşuyla tuzla buz edebiliyordu bu adam onu ve bunun farkında bile değildi. kısa süre sonra kendini geri çektiğinde, aslında oraya shoko için gelmiş gibi görünse de dikkatli bakışlatını suguru'nun üzerinden çekemiyordu. sigara paketini suguru'nun eline tutuşturan shoko, küçük bir bahane uydurup ikisinin yanından uzaklaştı ve satoru, onun oturuyor olduğu yere çöktü.

"ağlayacak gibi görünüyordun." duygusuz çıkarmaya çalıştığı bir ses tonuyla konuştu satoru.

"güzelliğin insanda böyle bir istek uyandırıyor." suguru, içinde kalan son gücü de duygularını saklamaya çalışmakta kullanıyordu. biliyordu ki yıkıldığını görürse sırf bu yüzden tekrar ağına takılacaktı satoru onun. bu da yıllar önceki gidişinde hiçbir mana bırakmayacaktı. "bu sefer bir şey yapmadım." soru sormamış olsa da onay bekler gibi bakmıştı satoru'ya.

satoru'nun yutkunması gerekmişti. yıllar sonra ilk defa, karşısındaki adamın gözlerine baktığında eskiden gördüğü şeyleri, gerçek bir şeyleri görmüştü. içine umut dolmasına karşı koyamadı, yine de kendine buna izin vermemesi gerektiğini hatırlatıp duruyordu. şu anda ne hâlde olursa olsun, o geceden sonra veya belki bir hafta, bir ay ne kadar olursa olsun bir süre sonra yine gidecekti. "yapmadın." sonunda ona beklediği onayı verdiğinde, karşısındaki gözlerde daha da saf bir merak ve şaşkınlık ifadesi gördü.

"yine de geldin."

"geldim." yine onayladı satoru. "sanırım senin bir şey yapıp yapmandan bağımsız, her türlü bir şekilde yanında bitiyorum." dönüp tekrardan onu mahvetmesine rağmen uğruna dünyayı yakabileceği adamda gezdirmeye başladı gözlerini. önceki tüm ziyaretlerinde kişiliği kötü bir noktaya ilerlese de sağlığı iyiye gidiyor gibi gözüktüğü için bir nebze rahatlama hissediyordu satoru, bu sefer ise durum tam tersi olmuştu. gözlerine baktığında gördüğü tüm o duyguların yoğunluğu etrafındaki zaman yavaşlamış gibi hissettirmişti, sonra yüzünün her ayrıntısını incelemeye başladı. gözaltlarını örtmek için kapatıcı kullanmış gibi görünüyordu. dilini dudaklarında gezdirip satoru'nun tüm ilgisini oraya çektiğinde iç çekti beyaz saçlı adam.

suguru, onun tarafından böyle incelendiği her seferinde olduğu gibi yine çırılçıplak hissetmişti. bu, onun ruhunun çıplaklığıydı, ruhunun en karanlık noktalarını bir tek satoru biliyordu. gerçi, diye düşündü, onun bile bildiğinden daha fazlası var bende ve bunları görürse beni bırakmayı kendi de isteyecek. ama odağını uzun süre bu düşüncede tutamadı, aralarındaki gerilim vücudunun adeta alev almasına sebep olmuş, üstündeki kazağın kollarını kıvırmıştı. sevdiğinin oraya kayan bakışlarını görmesiyle, yaptığını fark edip kollarını geri çekmesi bir olmuştu.

"suguru..." bir şey demedi siyah saçlı olan. konuşup da bu ânı mahvetmekten ölesiye korkuyor, karşısındaki adamın hareketlerini izlemeyi tercih ediyordu. onun gözlerinde oluşan acıyı, yumuşamış bakışlarını gördüğünde boğazındaki yumruyla başa çıkmak için yutkunmak zorunda kalmıştı. sonra hiç beklemedi bir şey oldu, satoru'nun yumuşak dudaklarını ve sıcak nefesini bileklerinde hissetti. bu noktada, artık daha fazla dayanacak gücü kalmadığından başını sevdiği adamın omzuna dayadı ve bunca yıl sonra bir kez daha ondan destek aldı. onun en ufak ilgisine muhtaçtı, bu gidişle kendisi koyverecekti.

aldığı her nefesle sevdiği adamın kokusunu içine çekiyor ve oksijenini ancak şimdi bulmuş gibi hissediyordu. yıllardır muhtaç olduğu sıcaklık, huzur ve o güzel aşk... hepsi toplanıp bu adamın gözlerinde, kokusunda ve dokunuşunda birleşmiş gibiydi. sıcak dudakları, suguru'nun yaralarındaki gezisini bitirdiğinde neredeyse üşümüş hissetti siyah saçlı olan. dudaklarını çekmiş olsa da ellerini ellerinden çekmeden doğruldu satoru, dolayısıyla suguru da omzundaki rahat yerinden kalkmak zorunda kalmıştı.

yüzlerinin arasındaki mesafe, en az kalplerinin arasındaki kadar kısayken nefesleri birbirine karışmıştı âşıkların. birbirlerinin gözlerinin içine bakmaya çalışsalar da adeta yerçekimine yenik düşüyormuş gibi dudaklarına kayan bakışları, yakında herkesin dikkatini çekeceklerinin farkında varmasını sağladı suguru'nun. her ne kadar bundan delicesine nefret etmiş olsa da titrek bir nefes aldı ve kendini hafifçe geri çekti. gözlerini o güzel dudaklardan içinde kaybolduğu gözlere çekti ve sevdiğine içten bir gülümseme sundu.

"olay çıkartmayalım demiştin." satoru'nun kendisine hak verdiğini, ancak bir o kadar da geri durmak istemediğini fark etti. elini cebine attı, aynı anda ayağa kalktı. satoru da onunla birlikte ayağa kalktığında ikisi de biraz daha kendilerine gelmiş gibi gözüküyorlardı, yani duygularını daha iyi gizleyebiliyor gibilerdi. yavaştan partiden ayrılanların kervanına karışmak üzere, vedalaşmak için kollarını satoru'ya doladı. kucaklaşmasına savurgan bir karşılık aldığında ise elini onun arka cebine attı, elindekini oraya bıraktı ve geri çekildi. "hoşçakal, satoru."

satoru, onun arkasından baktığı kısa bir ânın ardından cebindeki otel kartını çıkartıp inceledi, her zamanki gibi seçimi yine ona bırakmıştı. her zamanki gibi satoru yine yenilmişti ve yine ona gidecekti. onu bu hâlde gördükten sonra bir kez daha gitmemesinin ihtimali yoktu zaten. shoko'yla vedalaşan adamı izledikten sonra iç çekti, yenilmiş bir ifadeyle arkadaşına baktı. birazdan peşinden gideceğim, diyordu adeta, zaten shoko da bunu gecenin başından beri biliyordu.

nihilist | satosuguWhere stories live. Discover now