40

1K 115 152
                                    

satoru, shoko'yu alıp eve gelmişti. eve girdikleri gibi suratlarına çarpan güzel yemek kokuları ikiliyi gülümsetmişti. küçüklüklerinden beri ta o zamanlardan yemek yapmaya merak sarmış olan suguru'nun olduğu mutfağa her girdiklerinde yüzlerinde aynı gülümseme oluşurdu. yine aynı heyecanlı adımlarla mutfağa giren shoko, üstüne basmak üzere olduğu cam parçasını görünce aniden durakladı. tam o anda, onların geldiğini görüp selamlamak için arkasını dönmüş olan suguru da aynı cam parçasını gördüğünden shoko'yu durdurmak için atılmıştı.

"bu ne be? şimdi de eşyaları sağa sola fırlatmalı zengin tripli kavgalara mı başladınız?" eğilip yerden kırık camı aldı. "yoksa..." bir süre masaya, tezgaha ve karşısında dikilen iki arkadaşına baktı. "ay n'olur mutfakta yaptık demeyin."

"daha neler, mutfağıma seks sokamam." suguru büyük bir netlikle cevapladı.

"ben sokarım." omuz silkti satoru, bu cümlenin muhattabı suguru olmadığına göre bir başkası olmalıydı. belki de sadece blöf yapıyordu beyaz saçlı adam, malum suguru'yu delirtme isteği yadsınamaz bir gerçekti. elini saçlarında gezdirdi satoru, bir cevap bekliyor gibi bakıyordu suguru'nun gözlerinin içine. siyah saçlı olan dilini ısırmak zorunda kaldı, kıskançlığı içini parçalıyordu. yine de cevap vermemeyi başarabildi, acısını daha sonra çıkarabilirdi.

"ee, kavga mı o zaman?"

"yok ya, kaza işte." satoru konuyu kapatmak adına kendine masadan bir sandalye çekip oturdu. bacaklarını sonuna kadar açmış, masadaki şeylerden atıştırmaya başlamıştı. selamlaşmak için kucaklaşan shoko ve suguru ayrıldıklarında shoko da arkadaşının yanındaki yerini almıştı. o da masadaki bir şeylerden atıştırmak için uzandığında tüm tatlı şeyleri refleks olarak kendi tarafına çekti satoru. karşısındaki kadının havaya kalkan kaşlarını gördüğünde ne yaptığını fark edip mahçup bir ifadeyle geri itti onun önüne.

"pardon, alışkanlık işte, san kurban olsun canım arkadaşım." beyaz saçlı olan gülümseyerek bakıyordu.

"tamam tamam, kavga etmenize gerek yok. daha bol bol yaparım ben size." suguru da masadaki yerini almıştı sonunda. aslında bir şey yiyesi yoktu genel olarak, o sabahın aksine. geçe yaktığı enerjiyi bir şekilde geri kazanması gerekiyordu sonuçta, üstelik yemek yemezse satoru'nun endişeleneceğini biliyordu. uzun zamandır iştahla yemek yemediği için midesi küçülmüş de olsa bir şeyler yemeye çalıştı. yemeğinden başını kaldırıp da onu seyreden mavi gözlere baktığında o şiirlere yaraşır güzellikteki gülümsemesini sundu satoru ona. hâlâ mesafeliydi gülümsemesi ancak yine de affetmeye çabalıyordu adam.

"yapacaksın tabii oğlum, sizin yüzünüzden neler çektim tüm gece." shoko, ağzındaki lokmayı bitirip de konuştuktan sonra karşısındaki suratlara çevirdi gözlerini. iki adamın birbirleri içinde kaybolan bakışları, hafif gülümseyişleri güzel bir şeylerin habercisi gibiydi. yoldan geçen herhangi biri içeri girip onların şu hâlini görse 'evet,' derdi, 'evet, aşk böyle bir şey işte.' ve bunu söyleyenin aşktan hiç haberi olmayabilirdi de. shoko gülümsemesini saklamak için çabaladı, sahiden denedi ama kendini kontrol edemedi ve sonunda dudaklarından bir kıkırdama döküldü.

"of, ilk çıkmaya başladığınız zamanlardaki gibi bir hâldesiniz. çok komik." kendisine dönen şaşkın bakışları gördüğünde açıklama gereği hissetti.

"hoşuna gitti sanırım? o zamanlar şikayet edip dururdun çünkü." dedi suguru.

"o zamanlar ergendik, siz de vıcık vıcıktınız. daha kötüsü olamaz sanıyordum ama hepimiz gördük ki oluyormuş, bu hâlinize şükrediyorum yani." dedikten sonra yemeğini bitirdiğini belli eder şekilde elindekileri bırakıp arkasına yaslandı. hâlâ sırıtıyordu, onlarla böyle eğlenmek hoşuna gitmişti. ikisi de 'biz çıkmıyoruz ki.' demek istiyordu, ikisi de bunu derse karşı tarafın üzüleceğinden korkuyordu. satoru, söylemezse umutlanacağından da korkuyordu ve suguru da zaten çoktan umudunu kaybetmişti.

"seni de görüyorduk canım." dedi suguru.

"sus, eski sevgili muhabbeti çok sıkıcı."

"sen bize yapıyorsun ama?"

"siz eski sevgili misiniz?" keyifle inceledi ikisini de shoko.

"sana ne lan?" satoru sonunda tatlı çocuk havalarından sıyrılmak zorunda kalmıştı.

"satoru..." suguru'nun uyaran ses tonuyla yerine mıhlandı satoru, her şey eskiden olduğu gibiydi. dikleştirdiği omuzları düştü satoru'nun, yenilgiyi kabullenerek önce sevdiği adama, sonra kardeşi yerine koyduğu kıza baktı. ağzını hafifçe büzmüştü, gözlerini de devirdikten sonra gönülsüzce özür diledi shoko'dan. "sen de üstümüze gelme gözünü seveyim." bu sefer shoko'ya söylemişti suguru.

"aman tamam be, sonra benim yüzümden kavga edersiniz falan katlanamam zaten. satoru içeri geç de biz bir tüttürelim."

"tüttürelim ne, nene misin sen?"

"sus abisi, laf dinle."

shoko lavaboya gitmek için mutfaktan çıkmıştı. satoru ise epeydir ikisinin sigara muhabbeti bitsin diye oturma odasında bekliyor, televizyondaki saçma sapan bir aksiyon filmini seyrediyordu. suguru da o eve taşındıkları günden beri kendi noktası olarak belirlediği mutfak camının önünde oturmuş, kaçıncı olduğunu saymadığı sigarasını söndürüyordu. buraya geri döndüğünden beri tekrar başladığı sigarayı art arda bu kadar tükettiğinden olsa gerek, hafifçe titremeye başladığını hissetti.

cama biraz daha yaklaştı, soğuğun iliklerine işlemesini istiyordu ancak içini yakıp kavuran bu histen kurtulamıyordu. satoruyla konuşması gerektiğini biliyor, bunu istiyordu ama öte yandan da bitmek bilmeyen bir tereddüte sahipti. üstelik son günlerde yaşadıkları duygu yoğunluğu, sevdiği adama çektirdiği acılar, her gün ve her gece gözünün önüne gelen dolmuş mavi gözler nefes almasını zorlaştırıyordu. göğsünün üstüne bir fil oturmuştu da kalkmak bilmiyordu sanki.

biraz daha hava almak için ayağa kalktığında gözlerinin odağını kaybettiğini hissetti. vücuduna yayılan panik hissiyatı nefes alış verişinin daha da kesintiye uğramasına sebep olurken delicesine terlediğini fark etmişti. titreyen elini sıkıştığını hissettiği göğsüne bastırırken bacakları onu daha fazla taşıyamadı ve olduğu yere çöktü. nefes alıp almadığının bile farkındalığını kaybetmiş bir şekilde odağının düzelmesini beklerken midesi ağzına gelmişti.

satoru, duyduğu sesle yerinden fırladığı gibi mutfağa girmişti. son haftalarda üçüncü kez yaşadığı korku ilk defa bir rahatlamaya bırakmadı kendini. sevdiği adamı yerde, düzensiz nefes alıp titreyerek ağlarken ve ter içinde gördüğünde önce ne yapacağını bilemedi. sonra daha önce panik atak geçiren öğrencileri olduğunda nanami'nin ne yaptığını hatırlayıp yanına çöktü suguru'nun. yüzünü ellerinin arasına aldı, kendi de panik hâlinde olsa da sakin tutmaya çalıştığı ses tonuyla konuşmaya başladı.

"suguru, gözlerini kapat. şu anda panik atak geçiriyorsun ama birazdan geçecek. bunu atlatabilirsin, hadi güzelim." sakinleştirici ses tonuna aldığı cevap kapanan göz kapakları olmuştu. "evet, aynen böyle işte. derin nefesler al. her şeyi halledebiliriz, tamam mı? ikimizin kontrolünde olmayan hiçbir şey yok. birazdan geçecek." sevdiğinin hızla ve güçlükle inip kalkan göğsünün sakinleşmeye başladığını gördü. içeri giren korkmuş hâldeki shoko'ya eliyle dur işareti yaptıktan sonra suguru'nun yüzünü okşamaya devam etti.

aktığını bile fark etmediği gözyaşları durduğunda gözlerini açtı suguru, doğrudan sevdiği adamın gözlerine baktı minnetle. titremesi geçtikten sonra derin bir nefes aldı. gözleri hâlâ ayrılmamıştı, satoru'nun bir eli hâlâ yanağını okşamaya devam ediyordu diğer eliyle suguru'nun saçlarını toplayıp havaya kaldırmıştı. böylece terlemesinin geçmesini umut ediyordu. sonunda tamamen kendine geldiğini hissettiğinde onu bu panik bataklığına sürükleyen kontrolsüzlük duygusuna teslim olarak konuştu sevdiğiyle.

"seni çok seviyorum satoru."

"ben de." tereddütsüzce cevapladı satoru. "ben de seni çok seviyorum."

selammm nasılsınız?

geçenlerde tiktok'ta gojo'nun yanında tatlı taşımasının aslında kendi için olmadığını, suguru'nun yuttuğu (?) lanetlerin sonrasında kusup da tatlı istemesi ihtimaline karşın taşıdığını söyleyen bir headcanon gördüm ve o günden beri bunu düşünüyorum 🥲

nihilist | satosuguحيث تعيش القصص. اكتشف الآن