35

692 91 114
                                    

karanlık tüm şehrin üzerine çökmüş, sessizlik hakimiyet kurmuşken suguru geto, evin salonundaki üçlü koltukta oturmuş, sonuna kadar açtığı bacaklarına yasladığı dirseklerinden destek alarak kafasını ellerinin arasında tutuyordu. uykusuzluk, onun bedenin alışık olduğu bir şeydi ancak ayık bir kafayla ve kafasındaki tilkilerle verdiği savaşlarla baş başayken böyle oturup sevdiği adamın eve gelmesini beklemek iyice zor olmaya başlamıştı.

sinirle ağzından çıkan sözlerin hiçbir dayanağı yoktu. bu dünyada en güzel seven kişinin satoru olduğu şüphesizdi, böyle kesin bir gerçeği reddetmek onun haddine değildi. söylediği hiçbir şeyi doğru olduğu için söylememişti, sadece ondan uzakta geçirdiği yılların yıpratmış olduğu sinirleri öfkelendiğinde kendini tutamamasına sebep olmuştu. eğer satoru'yla tanışmamış olsaydı kendini frenlemek zorunda kalmayacağı için başından beri böyle bir adam olacağını düşünüyordu.

emniyet kemerim benim, diye düşündü. duymayı asla hak etmediği şeyler söylemişti ona. tüm bunları nasıl geriye alabilirdi, sevdiği adamın acısını nasıl dindirebilirdi? eskiden kavga ettiklerinde eğer haksız olan suguru'ysa sevdiğine tatlı yapar, gönlünü alırdı hemen. zaten uzun süre kavgalı kalamazlardı, birbirlerine kıyamazlardı. satoru tatlıya ne kadar bayılıyor olursa olsun bu problemi çözmenin bu kadar basit olmayacağını biliyordu suguru. çocukluğun getirisi olan o basit problemleri özlemişti, her ne kadar kendi çocukluğunun problemleri o kadar basit olmasa da.

kapının çaldığını duyduğunda hızla koşup açtı. gördüğü şeyi anlamlandırması birkaç saniye almıştı. ayakta bile duramayan, deli gibi alkol kokan sevdiği ve ona dolanmış kolun sahibi tanıdık bir sima. karşısındaki suratın sahibinin kim olduğunu anladığında içinde büyüyen kıskançlık hissini kenara atıp içeri girmelerine izin vermek zorunda kaldı. tam kolunu satoru'ya sarıp onu odasına götürecekken elini kaldırdı beyaz saçlı adam, belli ki bu sefer alkol bile öfkesini dindirmeye ve suguru'yu sineye çekmeye yeterli olmamıştı.

"ben götüreyim en iyisi." dedi liseden beri sinir bozma kabiliyetinden hiçbir şey eksiltmemiş olan touya. "biraz daha yürüyebilecek gibi misin, satoru?"

satoru.

ne zamandan beri ona ismiyle sesleniyordu?

"istemiyorum." mızmızlanarak cevapladı satoru onu.

"ne demek istemiyorum? yürü lan hadi." demesinin üzerine baygın bakışlarını ona çeviren satoru'nun sızmak üzere olduğunu anladı touya.

"bu adamı görmek istemiyorum demiştim sana."

"tamam, odana gidersen görmezsin işte. bak saat kaç oldu, uykum var. beni yorma canım, tamam mı?" bu cevabın üstüne gözlerini deviren satoru, yalpalayarak yürümeye başladı. onları izlemek dışında hiçbir şey yapamayan suguru'yu öyle aciz bir şekilde arkalarında bıraktılar. bu sefer satoru'yla birlikte oldukları bir odadaki üçüncü kişi olduğu gerçeğinin altında ezilen suguru, gidip o adamı öldüresiye dövmek istiyordu. buna hakkı olmadığını biliyordu ancak hislerine söz geçirmesi pek de mümkün değil gibiydi.

kısa bir süre sonra elinde bir yastık ve örtüyle kendi eviymiş gibi bir rahatlıkla salona giren touya laf olsun diye, ancak ikisi de biliyordu ki asıl amacı suguru'yu sinir etmekti, ayakta dikilip kalmış adamla konuşmaya başladı. "sarhoşken çok çekilmez ve agresif oluyor, deli etti resmen beni." konuşurken bir yandan da koltuğun üstüne uyumak için örtü seriyordu.

"kime ne anlatıyorsun anasını satayım?" suguru'nun agresif cevabı karşısındaki adamın gülmesine sebep olmuş, suguru da onun suratını dağıtma isteğiyle dolup taşmıştı.

"doğru, pardon, satoru alkol problemleri yaşayıp her gün bu eve o hâlde gelirken taşıyan sendin. ben unutmuşum." yüzünde sinir bozucu bir gülümseme vardı. böyle sözleri genelde insanların üstüne gitmek ve onları çıldırtmak için bilerek söylerdi ama bu sefer gözlerinde saklayamadığı gerçek bir öfke vardı. suguru'ya göre ona kızmak herkesin hakkıydı ancak bu dış kapının dış mandalı olan herifin değildi.

"haddin olmayan meselelere burnunu sokma."

"kıskandın sanki?" diye cevapladı yüzündeki ifade saf keyife dönmüş olan touya. "her gece içerken dertleştiği ve her gece burada onun yanında kalan bendim diye mi yoksa alkol sorunun sebebi senken onu iyileşmesi için yönlendiren benim diye mi? yoksa sen onu terk ettiğinden beri geçen sürede neredeyse senin onunla beraber geçirdiğin zamanla aynı miktarda vakit geçirdik diye mi?"

"benim olan bir şeyi senden neden kıskanayım ki?" suguru, onun oyunlarına gelmeyecekti. burada, bu adamı deli gibi dövebileceğini biliyordu, aynı bunun onu mutlu edeceğini bildiği gibi. ayrıca satoru'nun suguru'dan uzaklaşmak için bir sebebi daha olacaktı. iyi oynuyor, diye düşündü, ama o küçük beyniyle bana denk olamaz.

"eğer beni bu kadar çok istediyse senin olmuş mudur sence?"*

kısa bir an, onun yüzüne yumruğunu geçirdiği bir evreni hayal etti suguru, sonra agresif bir şekilde güldü. "seninle burada oturup sidik yarıştıracak kadar umrumda olduğunu mu sanıyorsun? istersen kapısında köpek olabilirsin, yine beni sevecek, yine beni isteyecek. seninle tartışacak bir şeyim yok benim." dedi ve oturma odasından çıkarken arkasını dönüp ekledi. "ha, seni gerçekten istediğini sanıyorsan yanılıyorsun. o hep beni iştedi, baktığı her şeyde benden bir parça aradı."

verdiği cevap suguru'ya tatmin duygusu yaşatmamıştı. gerçek olmadığından değil, o gün sevdiği adamın canını bir kez daha bu kadar yaktıktan sonra yıkılışına şahit olduğundandı.

nihilist'i yazmayı çok seviyorum, müthiş bir kitlesi var düzenli yorum yapan herkese bayılıyorum

böyle tek tek bekliyorum hep yapanların hepsi yorum yapsın diye ve bazı yorumlarınızı buraya katıyorum, geçen bölümdeki "gitme fetişiniz mi var" kısmı ve buradaki tatlı yapma kısmı gibi

emniyet kemeri kısmı aklıma it's okay to not be okay'den geldi :')

*pacify her-melanie martinez

nihilist | satosuguWhere stories live. Discover now