Turan'ın dinlediği son şarkı. Bu hikayeyi de bana yazdıran son şarkıdır. Buyursunlar 🥲
Hirai Zerdüş & Manuş Baba ~ İyi Bak Kendine
Turan Aladağ
Ağzımdan çıkan kontrol edemediğim ve sayamadığım kaçıncı tükürüktü bu bilmiyordum. Kanlı sıvının yerdeki oluğun içinde kendine yer edinmesini izledim bir süre tepkisizce. Zihnimi açık tutmaya çalışıyordum.
Zihnimi yalnızca bir şarkıyla açık tutabiliyordum.
Hayır, Firuze değil.
Sırtımda ani ve kuvvetli bir acı hissettim önce. Sonra duyduğum o sesin bir zincire ait olduğunu fark ettim. Artık konuşmalarını anlayamıyordum. Bildiğim bir dildi konuştukları. Bunlar Arapça konuşuyorlardı. Bir grup daha vardı. Küvette elektrik veren. Onlar da Kürtçe konuşuyordu. Ben iki dili de unutmaya yüz tutuyordum artık.
Bildiğim bütün dilleri unutuyordum da o emniyet binasından çıktığımda arabada çalan son şarkıyı unutamıyordum.
İyi bak kendine, kapındaki güllere
Pencerene gün bıraktım, kuşlar dursun seninleAni bir frenle arabayı durdurmama ve aslında tüm bu yaşadıklarıma sebep olmuştu bu şarkı. O hüzünlü melodiyi duyduğumda arabayı sağa çekişimi hatırlıyordum. Yüzümden tutup başımı kaldırmaya çalışan ve pis nefesini yüzüme üfüren varlığın dilini çözemiyordum artık hatırlayamıyordum ama o şarkının beni nasıl bir hale soktuğunu hatırlıyordum.
Çok net.
Uzun saçların benim, nolur rüzgar değdirme
Kırık kaldırımlardan, beni düşün geçinceAda yoktu. Ada çok kısa bir süre sonra güvende olacaktı ama ben çok yüksek ihtimalle artık olmayacaktım. Bir bilinmeze daha doğrusu kendi sonuma yürüyordum. Bir kıymeti yoktu. Ada'ya uzanan bir elin varlığını bile bile yaşamaya zaten devam edemezdim. Fiziki olarak yaşamaya devam edip etmememin de bir kıymeti yoktu o yüzden.
Arabayı sağa çekip başımı direksiyona yaslarken derin bir nefes aldığımı da hatırlıyordum. Radyodaki adam, sen de beni anarken güller büyüt, kuşlar uçur gülsün yüzün, üşüme derken içli bir nefes çektiğimi de. Şimdi ağzımdan bir öbek daha kan firar ederken bile canımın öyle yanmadığı bir de.Zaman mevhumumu yitirmenin kıyısındaydım ama Ada'nın güvende olduğunu biliyordum. Arada bir fotoğrafları dayanıyordu burnuma. Gülüyordu. Bazen de ağlıyordu. Genelde mezarlıktayken gerçek Ada gibi bakıyordu. Bir de bazen o adamın yanındayken. Babür Dağkapılı'nın. Onunla konuşurken, ya da ona gülerken. Ada gibi bakıyordu. Ona öyle baktığını gördüğüm her an şarkının devamı çınlıyordu kulağımda.
Korkuyorum bu yüzden, yoluna yollar değer
Değen yollardan biri aklını alır giderKorkuyordum. Elinde bilek kadar kalın bir zincirle üzerime gelen bir adam varken, ben Ada'nın aklının karışmasından korkuyordum. O zincir, herhangi bir uzvuma dokunduğunda ise yalnızca yine o şarkının bir kısmına tutunuyordum; uzun saçların benim, nolur rüzgar değdirme diyen yerine. Hayatta kalıyorsam da bir gün yeniden o saçların arasında nefeslenme ihtimaline tutunduğumdandı. Konuş diyordu. Yatahahu. Konuşabilsem o şarkıyı söylemek isterdim. Sen de beni anarken bir düş büyüt, dolsun güneş evine, demek isterdim. Bir de en çok, Ada beni ansın isterdim.
Sınır ötesindeydim. Biliyordum. Üstelik de buraya, kendi tırlarımla getirilmiştim. Gülebilsem, gülmeyi geçtim sesli bir soluk verebilsem, kesin böylesi bir klişeye gülmek isterdim. Kendi elimle yazdığım sonuma bir kadeh kaldırmak belki de.
![](https://img.wattpad.com/cover/340343251-288-k393380.jpg)
VOCÊ ESTÁ LENDO
Turuncu Balonlar & Sonsuz Yalanlar
Ficção GeralBir kere daha başımı geri yatıracak büyüklükte bir kahkaha attım ve omuzlarımdan sıyrılan montu tutmak için bir hamle yaptım. Bir şemsiyenin altında, artık o kadar da yabancı olmayan bir yabancının kapkara gözlerine bakarken derin bir nefes aldım. "...