Dolu Gel Kartal Bakışlım

2.8K 236 145
                                    

Elimde minik turuncu balonların süslediği bir şakayık buketi ile öylece Süreyya'ya bakıyordum. "Ne saçmaladı ya o?" Elbette ilk tepki veren Süreyya oldu. Bu kadar kendisini tutması bile mucizeydi. "Ne olmuş iş mi yapmış ne yapmış nereden tanıyormuş yani Turan'ı o?"

Destan ile bir derdim yoktu. Hiç olmamıştı. Gidişi dert olmayan adamın gelişini kendime dert edecek değildim ama o gelirken bütün dayanaklarımı yıkıp gelmeyi seçtiği an benim için tehlikeli atık konumuna gelmişti.

Destan iyiydi hoştu. Ama hırslıydı. Benim onun gidişini öylece kabul etmemi bile bir hırs konusu haline getirip aylarca aramalarına devam etmişti. Asla hiçbirine dönmemiştim. Benim keskin çizgilerim ve net kararlarım vardı. Destan için gitmek iyiydi fakat ben de ardında kalıp onu bekleyecek değildim. Destan'ın bunu asla kabul etmediğini biliyordum ama böyle karşıma geçip üstü kapalı imalarla canımı sıkma cüretini gösterebileceğine hiç ihtimal vermiyordum.

Öfke bir çığ gibi içimde büyüyüp kanımı kaynatmaya sebep oluyordu. Bir an önce bir adım atmalıydım. Başımı eğip şakayıklardan yükselen hoş kokuyu içime çektim. Devam edecek güce ihtiyacım vardı. Turan'daki gizemi çözmek için bile bizzat Turan'a  ihtiyacım vardı. Biliyordum. Sorun neyse bulacaktım. O karar çoktan verilmişti. Yolumuzu engebeli hale getiren her taş yok edilecekti. Benim tarafımdan. Turuncu balonları işaret parmağımın ucuyla okşayıp bakışlarımı  benden bir tepki bekleyen Süreyya'ya çevirdim. "Kahveyi boşver. Yemek yiyelim mi?"

•••

"Şöyle bakmayı keser misin yüzüme?" Süreyya elindeki çatalı salatasının içine atıp arkasına yaslandı ve dikkatle yüzümü süzdü. "Ne ya bu sakinlik?" Salata yemekten nefret ediyordum. Etmiyordum aslında. Nefret ettiğim salatanın bir öğün olmasıydı. Yoksa salata güzeldi. Önümdeki kinoalı, ki kinoadan ekstra nefret ederim, salatadan dünyanın en güzel yemeğiymişçesine bir lokma alıp ifademi sabit tutarak yutmaya çalıştım. Başarıya ulaştığımda ise başımı hafifçe iki yana savurdum. "Ne yapayım Süreyya? Ne diyeyim?" Hala Turan'ın mesajını açmamıştım. Hala ona fotoğraf da atmamıştım. Canım yeterince sıkkındı. Bir an önce Süreyya'yı sakinleştirip adliyeye dönmek istiyordum çünkü yapmam gereken bir iş vardı.

İzin birmişti. Ada değildim artık. Savcı Firuze'ydim. Gereken neyse o yapılacaktı.

"Ya o imaları duymadın mı? Gevrek gevrek gülmeler. Saçma sapan hesap sormalar! Kim olarak? Ne olarak? Ne demeye çalıştı o bozuk Y kromozomu ya?" Bütün gerginliğime rağmen büyük bir kahkaha attım. Bunu her duyduğumda eğlenirdim. Odada, Destan'ın yanında bu kahkahayı atmadığım için şanslı bir günümde olduğumu bile düşünebilirdim şayet bir zamanlar aşkından küle döndüğümü düşündüğüm adamın her tonunu ezbere bildiğim ses tonu ile, ki kuzeninin aksine tanıyorum ben Turan Aladağ'ı derkenki tonundan buram buram kibir akıyordu, beynimi hallaç pamuğuna çevirmeseydi.

Sıra ona gelecekti.

Sıra hem Destan'a gelecekti hem Turan'a. Ama öncelikli adımım gözlerinden ateş çıkan kuzenimdi.

Kahkaham sakinleştiğinde ciddiyetle yüzüme bakmaya devam eden kuzenime baktım. Oyalanmak için bir lokma daha salata yemeye niyetlenmiştim ama hem bir an önce bu seansı bitirmek istiyordum hem de Allah affetsin gerçekten önümdeki şey yenecek gibi değildi. "Süreyya. Her zamanki Destan işte. Hırsından gözü dönmüş. Biliyorsun ilk gittiği zamanki yaşananları. Ya da Alpay'ı ilk öğrendiğinde olanları. İyiliği iyi ama işler istediğinin tersine döndüğünde ne kadar çirkinleşebildiğini biliyoruz Süreyya. İlk defa mı görüyoruz?"

Süreyya ile birlikte ben de söylediklerimi düşünüyordum. Haksız değildim. Bu söylediklerim yalnızca Süreyya'yı yatıştırmak için kurduğum cümleler değildi. Ama içimde durmaksızın kıpırdanıp duran bir kıymık vardı. "İş mevzuu?"

Turuncu Balonlar & Sonsuz Yalanlar Where stories live. Discover now