Karşında Ofisinde Staj Yapabilmek İçin Peşinde Koşturan Kızıl Bebe Yok!

1.7K 167 88
                                    

Ağabeyim benim yanımda oturuyordu. Turan'ın yanında oturmayacağını zaten biliyordum.

Akşam boyunca manasız, gereksiz bir ortamın içinde kavrulmaktan gerim gerim gerildim. Turan ısrarla ağabeyimle bir bağ kurmaya çalışıyor, ağabeyim inatla Turan'a kafa tutuyordu. Turan önerdi diye tepsi kebabı bile yemeyip, yıllardır ağzına sürmediğini bildiğim tavuğu yemeyi tercih etmişti. Benim aksime o Harbiye tavuğu bir güzel de yemişti üstelik.

Turan'ın bana uzattığı humusa kötü kötü baktığından nohut boğazıma takılmış, tam bu noktada artık Turan'ın da kötü bakışlarına maruz kalmıştı. Ama bunu da zerre kadar önemsememişti.

Şimdi yanımda öfkeyle didiklediği künefeyi yerken derin bir nefes aldım. Kadayıfa bile sövüyor gibiydi ve bundan zerre şüphem yoktu. Ne gereksiz bir akşamdı böyle! Şu anda Turan'ın kucağında uyuyor olabilirdim. Hayalini kurduğum anla derin bir nefes daha aldım ve bu sırada bakışlarım Turan'a kaydı. Ben onun kucağında uyumayı düşünüyordum ama o ne düşünüyordu bilmiyordum, yüzünde gülümsemeye benzer bir ifade belirdi. Gülümsemeye benzer diyorum çünkü bütün geceyi beton gibi oturarak geçirdi. "Peynirli maalesef."

Turan bana söylemişti ama Cihangir ağabeyim direkt ilgisini bize çevirip önündeki tabaktaki bakışlarını önce Turan'a sonra onun bakışların muhatabının ben olduğumu fark ettiğinde bana çevirdi. "Neli olacaktı başka?"

Tam bu nokta, susması gereken noktaydı ama Turan bunu fark etmedi. Bakışları yumuşadı. Yetmedi işaret parmağı ile dudağını kaşıdı. Cihangir ağabeyim çatalını masaya vurur gibi bıraktığında bakışları benden çekildi ve ona döndü. Sonra başını hafif savurarak beni işaret etti. "Peynir ve şerbetin buluşmasından hoşlanmıyor." Cihangir ağabeyim gözlerini kıstı. Devam etmesine gerek yoktu. Ben onun yüzündeki kırmızılığın koyulaşmaya başladığını görüyordum ama Turan bunu önemsiyor gibi davranmıyordu. Böyle devam ederse o kırmızılığa yeni bir kırmızılık eklenecekti. Turan bunu da önemsiyor gibi değildi. "Kaymakla yapmıştım Ada'ya. O halini sevmişti epey."

Canım. Canım sevgilim. Ne kadar boş konuşuyordu bu akşam.

Cihangir ağabeyimin kısık gözleri bana döndü ardından sandalyesine yaslandı ve yine Turan'a baktı. "Kaymakla." Turan da kendisine bakan ağabeyime döndü ve başını eğdi. "Annemin özel tarifi."

Ve işte o cümle. O en gereksiz cümle.

Cihangir ağabeyim havalandırdığı elini çat diye masaya geçirdiğinde Turan dişlerini birbirine bastırdı. Önce bana baktı. Sanki o ses bana bir şey yapacakmış gibi bir tedirginlik hakimdi yüzünde. Ağabeyime döndüğünde ise o tedirginlik yerini öfkeli birkaç kıvılcıma bırakmıştı. "Annenin özel tarifi dediğin kaymak mı, kaymaklı künefe mi?" Fark etmezdi. Cihangir Şahkulu zehri almıştı. Yine de sormuş olmak için sordu. "Kaymaklı künefe." Turan'ın sesinde ise artık sabrının taştığını gösteren bir tını hakimdi. Tam da bu yüzden asla geri adım atmadı. "Ama annemin kaymağı ile yaptım. Annemin yağı ile. Onun pekmezi ile."

O birer birer anlatmaya devam ederken Cihangir ağabeyim bir kez daha elini masaya vurdu. Bu, Turan'ın geniş göğsünü havalandırıp beni yangınlara sürükleyen bir nefesiyle karşılık buldu. Yeri miydi şimdi bunun? "Ben bugün ağzı yüzü dağılmış adam görmekten bıktım yalnız!" Zaten buraya Kuzgun'un yanından geliyorum. Işık hızında açılan gözlerim ile ağabeyime döndüğünde beni fark etti ama yüzüme bakma gereği duymadan uzanıp çenemden tuttu ve önüme döndürdü. "Karşıma geçip kardeşlerim üzerinden ahkam kesilmesinden bıktım!" Turan asla böyle bir şey yapmamıştı. Ama ağabeyim, ağabeyimdi işte. Cihangir Şahkulu'ydu. Ön görülemez, önlenemez bir insan evladıydı. "Sen biraz daha böyle annemin eviydi annemin tarifiydi, yok senin kardeşini aldım ailemin evine götürdüm gibi şeylerle, hiç haberim olmadan dönen onca dolapla ilgili böyle geniş geniş konuşmaya devam edeceksen. Bileyim. Bileyim, ona göre gardımı alayım!"

Turuncu Balonlar & Sonsuz Yalanlar Where stories live. Discover now