YİRMİ ALTINCI BÖLÜM

Start from the beginning
                                    

İkimizde masaya oturduktan sonra Rose yemekleri servis etmeye başladı. Akşam yemeğimiz balık yahnisinden ve patates turtasından oluşuyordu. Rose yemekleri sarsak hareketlerle doldururken Edward'ın neden Newsbury kontunu akşam yemeğine davet etmediğini daha iyi anlıyordum. 

"Kont ile olan anlaşmanızda ne oldu?" diye konuyu açtım. Edward bu iş anlaşması konusunda oldukça hassastı. 

Lokmasını hızla çiğneyip yuttuktan sonra şarabından bir yudum aldı. "Oldukça iyi geçti. Kont soğuk görünen biri olabilir ama iş konusunda oldukça yetenekli. Dük beni ona önerdiği için şanslıyım."

Kalbim yine bana ihanet ederek bir an hızlandı. Demek Charles bu iş konusunda ön ayak olmuştu. Başımı sallayarak cevap verdim o an doğru kelimeleri bulabileceğimi düşünmüyordum. Yemek yerken sohbetin geri kalanı günlük olaylardı. Bana bahçedeki işlerin nasıl gittiğini sordu bende ona bahçeyi neye çevirmek istediğimi anlattım. Bir zamanlar sahip olduğu ihtişama yeniden kavuşmasını istiyordum. Edward söylediğim sözlere cevap vermemişti ama gözlerindeki parlaklıktan onunda Eden Park'ı eski ihtişamlı haline dönüştürmek istediğini anladım. 

İki kardeş bunu başarabilecek miydik? 

Yemekten sonra salona geçtik. Ben bahçecilikle ilgili bir kitap ve bir bardak şeri alırken Edward çalışma odasından getirdiği belgeleri bir bardak viski ile inceliyordu. İkimizde eskisi gibi odalarımızda vakit geçirebilirdik ama salonda tek kelime etmeden otururken bile paylaştığımız özel bir an vardı. 

Yemekten sonra birkaç saat salonda vakit geçirdikten sonra ondan izin isteyerek odama çıktım. Uykum yoktu ama biraz dinlenmek istiyordum. Merdivenden çıkarken Charles'ın ne yaptığını düşündüm. Eğer bana gittiği yerden mektup yazdıysa ulaşması zaman alacaktı. Sabırlı olmalıydım. Bana olan ilgisini hayal etmemiştim. Benden gerçekten hoşlanıyordu. İçimde baş göstermeye başlayan endişelere kulak asmayacaktım. 

Sabah yine erkenden kalkacak. Gün doğmaya başladığında bahçeye çıkacak çalışmaya devam edecektim. 

Ta ki gelip beni bulana kadar. 

Gece uyurken sabahın yağmurlu olmasından endişelenerek uyumuş ama gözlerimi açtığımda zamanla iyice incelen perdelerin arkasından süzülen güneşle karşılaştım. Gözlerimi tam açmadan yüzümde kocaman bir gülümseme oluşmuştu. 

Dün sabah olduğu gibi Rose sıcak çikolatamı getirdiğinde çoktan hazırlanmıştım. Yine oldukça eski bir kıyafet seçmiştim. Bu sefer ki oldukça açık bir pembeydi. Güllerin rengine benzetmiştim. Dirsek kısımları oldukça eskimişti ama dantelleri çok hoştu. 

Rose sıcak çikolatayla beraber kızarmış ekmek ve vişne reçeli de getirmişti. Açtığım camdan gelen sabah esintisini karşılarken bir yandan sıcak çikolatamı içip reçel sürdüğüm kızarmış ekmeği yedim. 

Kaç günümün daha böyle  geçeceğini düşündüm. Tuhaf bir huzurun etkisi altında gibi hissediyordum kendimi. Şikayetçi değildim. 

Pencereden bakarken huş ağaçlarının dallarının rüzgarla nasıl salındığını izledim. Bir yerlerden  gelen çiftlik hayvanlarının sesleri doğanın çoktan uyandığının kanıtın gibiydi. Bende çok geçmeden bahçeye inmeliydim. Odadan çıkıp merdivene yöneldiğimde odasından çıkan Edward'ı gördüm. 

"Günaydın Ed," dedim neşeyle. Benim için endişelendiğini bildiğimden içinin rahatlamasını istiyordum. 

Uykudan uyanmasına rağmen kısa sürede kusursuz bir şekilde hazırlanmış gibiydi. Kişisel uşağı olmamasına rağmen kendine oldukça iyi bakıyordu. 

"Günaydın Helena, sanırım yine bahçeyle ilgileneceksin."

Başımı salladım. "At binmek için güzel bir sabah."

Dük ile Beş ÇayıWhere stories live. Discover now