Neden ilk etapta orduya katılmıştı?

Babası için.
İdealleri için.
Her şeyi daha iyi hale getirebilmek için. Doğru olan için; Yolsuzluğun olmadığı bir hükümet için.

Ne zaman kendini kaybedip deliliğe teslim olmuştu?

Ne babasının ne de akıl hocasının peşinden gitmişti, o kendi bencilliğinin peşinden gitmişti.

Ve bundan fazlası da vardı, bağırsaklarının derinliklerine kök salmış, onu geren bir şey, bunu her düşündüğünde göğsü daralıyordu. Erwin düşünmek istemiyordu.

Derin bir nefes aldı, düşüncelerini bir kenara bırakarak önündeki tabağa baktı; Fasulyeler artık soğumuş yoğun kıvamlı yemeğin içinde yüzüyordu. Beceriksizce kaşığı eline alıp yemeğe daldırdı. Kaşığı sol eliyle tutmak tuhaf ve tanıdık olmayan bir şeydi. Parmakları kaşık kullanmayı yeni öğrenen bir bebek gibi kaşığın çevresine dolanmıştı. Biraz daha başarılı olan ikinci denemeden sonra Erwin vazgeçip kaşığı ve tabağı masaya bıraktı.

O sırada kapıya doğru yaklaşmakta olan ayak sesleri duyuldu ve kapı açıldı.

"Kilo vermişsin." diye seslendi kapıya yaslanmış Mike. "Bir gecede 30 yıl yaşlandın dostum."

Erwin gözlerini kaşıktan ayırmadan gülümsedi. "Solak olmayıp solaklığa zorlanınca böyle oluyor."

"Seni beslememi ister misin? Söz, uçak geliyor yapmayacağım. İstersen tab-"

Erwin'in yanıt olarak ona ölümcül bir bakış atması Mike'ın kısa bir süreliğine gülümsemesine neden oldu. Haftalardır ilk kez Erwin ona bakıyordu ve daha da şaşırtıcı olanı konuşuyordu.

"Nanaba nasıl?"

"Çok daha iyi" dedi Mike odaya girmişti artık, bir sigara yakmak için pencereye doğru ilerledi."Emekliliğin tadını çıkarmaya başlıyorum."

Pencereye bakan Erwin yeniden sessizleşti, kalbi suçluluk duygusuyla ağırlaşmıştı. Mike bir süre daha bekledi ve sigarasından birkaç nefes çektikten sonra tekrar ona döndü.

"Dublin'den önce bizi görmeye geldiğinde," durakladı "Nanaba'ya ne söylediğini hatırlıyor musun?"

Erwin hatırlamak istemedi. Artık Nananba'nın konumunda olduğu için değildi haberi onlara verirken hissettiği çaresizlik duygusunu hatırlıyordu, Nanaba'nın erken emekliliğini öğrendiğinde yüzündeki hayal kırıklığını. Keşke Erwin o zamanlar aylar sonra onunla aynı durumda olacağını bilseydi. Erwin yarım bir gülümsemeyle "Ne kadar da ironik." diye homurdandı.

"Seni yargılamak için burada değilim, Erwin. İstesem bile yapamam." dedi Mike." Evet, yaptığın şeyi yapmamanı dilerdim. Kaçmanı, kolunu kaybetmemeni ve orduda rütbe almanı dilerdim. Ama bunu neden yaptığını anlıyorum. Ve senden hiçbir şey istemeye hakkım yok. Bir kez çuvalladım, savaş alanında duygularımın kontrolü ele almasına izin verdim ve kargaşaya neden oldum..."

"Bu senin hatan değildi-"

"Öyleydi." Mike onun sözünü kesti. "Ama oldu bitti. Yapabileceğim hiçbir şey yok. Geçmişte kaldı."

Sadece Mike'ın sigarasından çıkan dumanın duyulduğu uzun bir sessizlik daha oldu. Sigarası tamamen bittiğinde ucunu ezip sigarasını pencereden dışarı attı. Erwin'in yatağın ucuna oturmak için hareket etti.

"Dediğim gibi, seni yargılamak için burada değilim Erwin. Özür dilemek için buradayım."

"Ne özürü?"

Mike içini çekerek "Sana her zaman çok fazla baskı uyguladım. Sadece ben değil. Hange, Nanaba, ekip kısaca herkes."

Levi bile...

1918 •Eruri•Where stories live. Discover now