“Bu delilik, Smith! Ateş, muhakeme yeteneğini bulanıklaştırdı." dedi Pixis, atıyla adamların yolunu keserek. "Saldırıyı iptal ediyorum. Geri çekilin!"
Erwin sanki onu duyamıyormuş gibi silahını yukarıda tutarak atını sürüyor ve var gücüyle çığlık atıyordu.
"İleri!"
"Smith!"
Üzerlerinde uçuşan cesetlerin dehşetine kapılan adamlar atlarının üzerinde titriyordu.
"İleri!" Son bir çığlık attı ve adamlar sanki kendi korkularını yüzlerinden uzaklaştırıyormuş gibi toplu bir çığlık attılar ve komutanlarını ölümüne doğru takip ettiler.
Tam o anda bir patlamayla Levi tekrardan yere devrildi. Sırtı çamura gömülürken kanların arasında tek gözünü açabildi. Muhtemelen bombayı bırakmış olan uçak üstlerinden uçup gitti. Diğer gözünü açmaya çalıştı ama açamadı. Eliyle muhtemel yarayı değerlendirdi. Anlından burnunun kenarına kadar derin bir kesik oluşmuştu. Gözü yerindeydi. Bu iyiydi. Bir gözü zaten görüyordu. Güç bela ayağa kalktı. Etrafındaki ceset yığınından çıktı. Eli önüne çıkabilecek herhangi bir Almana önlem olarak bıçağındaydı. Ama bu sadece bir önlemi çünkü etrafındaki askerler gibi alanda oldukça hareketsizdi. Parçalanmış kayaların arasından tepeye doğru ilerledikçe hayatta kalan birilerinin olduğuna dair umudu tükendi.
Şafak söküp karanlığı yumuşak mavimsi bir pusla yatıştırdığında Levi tek gözüyle ayakta kalan son adamın kendisi olduğunu doğruladı. Elindeki bıçağı daha sıkı tutup berrak gökyüzüne baktı ve hafifçe gülümsedi.
"Orada görüşürüz, Erwin…"
-
Bir motorun kükremesi Hange'yi uyandırdı. Başı dönüyordu ve gözlükleri olmadan görüşü bulanıktı. Gözlüğünü bulmak için yeri yokladı ama onun yerine tek bulabildiği topraktı. Kir, kül ve kan. Emekleyerek, parmakları bir yüzle buluşana kadar dizlerinin üzerinde ilerledi.
"Moblit..." diye seslendi. Uçaklar bombalatı bırakırken onu korumak için üstüne kapaklandığını hatırlıyordu. Ellerini kanlı yüzde gezdirdi. Önündeki bulanık görüntüyü hayal kırıklığı ile omzundan kavrayıp sarstı. "Moblit!" Üniforması da kanla kaplanmıştı.
"Buradayım..." dedi tiz bir sesle. Eli Hange'nin yüzündeki elini tuttu.
Hange rahatlamayla kıkırdamadan edemedi. "Beni korkuttun. Orada uzanıp tembellik mi ediyorsun? Kalk hadi gitme zamanı."
"Şu an bunu yapabileceğimi sanmıyorum efendim." Moblit gözüyle bacaklarını işaret etti. Hange onun gözlerini takip etti ama bulanık görüşü herhangi bir yarayı fark etmesine engel oluyordu.
"Neden bahsediyorsun?" Kabullenmeyen bir gülümsemeyle Moblit'e baktı. "Şaka yapmayı bırak, yapacak işlerimi-"
"Özür dilerim..." dedi Moblit kısa bir iniltinin arasında gözlerinden yaşlar akıyordu. "Hissedemiyorum." Burnunu çekip hıçkırdı. "Herhangi bir şeyi... Belimden aşağısı yok gibi, ben..."
Hange onu kolları arasına alırken Moblit konuşmayı bıraktı, sessizce ağlamaya başladı.
"Benim hatamdı." Moblit'in saçını öptü. "Benimle gelmemeliydin..."
"Siz yanımda yoksanız başka bir yerde olmak istemezdim."
Artık Hange de ağlıyordu. "Şimdi ne yapacağım Moblit?" diye fısıldadı. "Erwin yok, Levi yok, Mike yok, Nanaba yok. Ben liderlik etmeye uygun biri değilim. Baksana planım yüzünden olanlara." Moblit'e daha sıkı sarıldı. "Sensiz ne yapacağım Moblit? Sensiz nasıl devam edeceğim?"
YOU ARE READING
1918 •Eruri•
Fanfictionİngiltere'de yıl 1918 ve savaş yeni bitmişti. Erwin bu savaşta bir kolunu kaybetmişti; Levi ise bundan biraz daha fazlasını kaybetmişti. Birbirlerini son görmelerinin üzerinden iki yıl geçmişti ancak Hange'nin onları tekrar bir araya getirmek için b...
