"Dinle Levi. Almanları o tepeye doğru çekeceğim." dedi Erwin sakince, arkalarındaki yokuşu işaret ederek. "Şu tepedeki kuleyi görebiliyor musun?"

Levi döndü ve kuleyle aralarında kilometrelerce uzanan kara parçasına dehşet içinde baktı. Altlarındaki toprak sallanıyordu, belki de titreyen kendisiydi.

"Görebiliyor musun Levi?"

"Evet."

“Askerlerimizi o tepeye yönlendireceğim. Almanlar oraya vardığında bu el bombasını kayaya doğru fırlatıp sarsıntıya sebep olacaksın ve kule onların üstüne düşecek."

Levi el bombasını dikkatle elinde tutarken, "Ama uçaklar... Pek çok kişi ölecek." diye değerlendirdi, "Sen öleceksin."

"Hayır." dedi aceleyle gözlerini kaçırırken Erwin. Levi'a yalan söylemek diğerlerine yalan söylemek kadar kolay değildi. "Eğer başarabilirsen hayır."

"Erwin..." Levi yalan söylediğini bilerek karşı çıkmaya çalıştı.

"Bana güveniyor musun?"

Levi'ın elleri Erwin'in omuzlarını kavradı, dudakları Erwin'in boynuna çarpıyordu. "Öleceksin…"

Erwin sessizleşti ve orada öylece durup Alman uçaklarının üzerlerinde uçuşmasını dinlediler.

"Ben çoktan öldüm." Uzun bir süre sonra Erwin'in sesine ilk kez üzüntü yansıyordu. "Bencilliğim yüzünden hepinizi buraya sürükledim. Babamın ideallerini takip ettiğimi sanıyordum ama şimdi bunun kendi hırsımdan başka bir şey olmadığını anlıyorum. Sonunda unutulmaktan, kimsenin hatırlamayacağı sıradan biri olmaktan korkuyorum. O yüzden sana soruyorum Levi, en azından bir kahraman olarak ölmeme izin verir misin?"

Levi ona bakmaya cesaret edemedi, gözleri Erwin'in kolundaki şişmiş yarayı aradı, soluk teni artık kırmızı renkteydi. Teslimiyet dolu bir iç çekişle, alçak bir sesle şöyle dedi. "Benim de bundan kurtulmaya niyetim yok."

Yavaşça ayağa kalkıp Erwin'e elini uzattı, "Ben de bencil davrandım Erwin. O adamı kendi ellerimle öldürmek istedim ve kendi intikamım için herkesi buraya sürükledim. Burada ölebiliriz ama o piçi bizimle birlikte cehenneme sürükleyeceğim."

Birlikte ayağa kalktılar, bombalardan birinin patlama sesinin geçmesini beklerken gözleri birbirlerine kilitlenmişti ve savaş alanının kaosunun ortasında birbirlerinin gözlerinde bir anlık huzur buldular.

Ama birbirlerine baktıkça hareket etmeleri daha da zorlaşıyordu ve Levi, ayrılmadan önce Erwin'in gözlerindeki o ışığı bir daha görmemiş olmayı dilerdi. Erwin de aynısını düşünmüş olmalıydı çünkü kendisi kadar uzağa bakmayı reddediyordu.

Gözlerini kaçıran ilk kişi Levi oldu.

"Levi..." Erwin'in omzundaki eli aniden onu yakalayıp çevirdi ve dudakları sessiz, kısa bir öpücükle buluştu. "Teşekkür ederim."

Levi'ın nefesi kesildi, ciğerlerindeki hava bir anda boşaldı. Erwin'in geri atına doğru yürüyüşünü, Pixis ve İrlandalı askerlere katılmasını izlerken dudakları acıyordu.

"Smith!" Pixis, bombaların sesi karşısında sesini yükseltti. "Neredeydin? Zackly nerede?"

"Beyler!" Erwin gücünü toplamak için son bir çabayla sesini yükseltti, “Bu bizim son şansımız! Bu gece burada öleceğiz! Ya kahraman olarak ya da kurban olarak, buna siz karar vereceksiniz!"

"Ne yapıyorsun?" dedi Pixis yüzünde saklamaya çalışmadığı bir dehşetle.

“Kaptan Ackerman'ın patlayıcılarla bekleyeceği kuleye yaklaşacağız ve Almanları ölüme sürükleyeceğiz. Benimle zafere doğru ilerleyin!"

1918 •Eruri•Where stories live. Discover now