Levi "Neyin kime ait olduğu umurumda değil." dedi. "Ben sadece halkımın yaşamasını istiyorum. Sivillerle dolu bu kasabayı katlettiniz, daha nicesini de. Bunların hepsi senin toprak açlığın yüzünden mi?"

Adamın purosundan bir nefes çekerken yüz ifadesi sabitti.

Levi'ın sesi alçaldı "Daha fazla hayatın boşa gitmesine gerek yok. Bu anlamsız savaşı artık sonlandırabiliriz. Siyaseti siyasetçilere bırakalım. Bu insanlar yanlış hiçbir şey yapmadı, sadece evlerine dönmek istiyorlar."

Adamın yüzünde bir gülümseme oluştu. Parmaklarıyla sakalını okşadı. "Siz İngilizlere çok acıyorum. Kendinizi o kadar üstün görüyorsunuz ki halkınızın doğasında olan kötülüğü bile göremiyorsunuz."

"Halkımın kötülüğü mü?" Levi irkildi. "Bunu başlatan sizsiniz."

"Biz?" Adam artık kahkahalarla gülüyordu. “Sana böyle mi söylediler? Hükümetinizin ne yaptığını biliyor musun? Cehalet bazen bir hediyedir dedikleri buymuş." Durup kahkahasının dindirdi. "Bilmediğin bir amaç uğruna bir krala hizmet etmek nasıl bir duygu?"

"Ben sadece bir adama hizmet ediyorum." Levi'ın çenesi amansız bir gururla havaya kalktı. "Ve kendi davam için savaşıyorum. Şu anda amacım halkımı senin gibi bir canavara karşı korumak. Güce olan susuzluğunla zaten çok fazla zarara sebep oldun."

"Ah, Kaptan Kleiner." diye acınası bir iç çekti Zeke, başını hafifçe sallayarak. "Sizler dünyanın geri kalanından izole edilmiş o terkedilmiş adanızda çok fazla zaman harcadınız. Gerçekten bu hikayedeki 'iyi' olanın siz olduğunuzu mu düşünüyorsun? Tarih kitaplarında sana bunu mu öğrettiler?”

"Bilmiyorum." dedi ve omuz silkti Levi "Hiç okula gitmedim."

"Bunu görebiliyorum." Onu baştan aşağı süzdü.

Levi sinirle gülümsedi.

"Ama yine de buradasın." Adamın yüzü karardı. "Bir kaptan olarak. Böyle bir geçmişe sahip birinden ne kadar beklenmedik bir sonuç. Eminim ardında büyüleyici bir hikaye vardır."

"Bunu çözmek için mi burdayız?"

Adam mendili tekrar cebine koydu, gözlüğünü tekrar taktı ve sessizce Levi'a baktı.

"Haklısın. O halde asıl konuya geçeceğim." dedi bir süre sonra yüzünü buruşturarak. "O nerede?"

Levi'ın çenesi sakin kalma çabasıyla kasıldı. "Kim nerede?"

"Salağa yatma Kaptan Kleiner. İkimiz de Alman ordusu için en büyük tehdidin kim olduğunu biliyoruz." küçümseyici bir kahkaha attı ve içini çekti. "Gerçekten çok utanç verici olmalı. Komutanınız bile bir korkak. Adamları savaşırkrn fare gibi saklanıyor. Kralınızdan bir farkı yok."

Levi dişlerini gözle görülür şekilde sıkıyordu. Mikasa bıçağına uzanmasını son anda engelledi.

Arkasındaki askerin silahı Hange'nin kaburgalarına daha da saplandı.

"Bırak onu gitsin, biz de sana kızı verelim." Levi ısrar etti. "Adamlarınızı alın ve evlerinize, ailelerinizin yanına gidin. Bırakalım kararları siyasiler versin. Burada ikimiz de başkasının savaşında savaşan piyonlardan başka bir şey değiliz. Bu uluslarımız için gurur kaynağı olmaktan çıkalı uzun zaman oluyor."

Adamın gözleri yavaşça yumuşadı. "Sana gerçekten acıyorum." Üzgün ​​bir sesle devam etti. "Hükümetinizin ne yaptığını gerçekten bilmiyorsun. Bunu başlatan bizi buna zorlayan İngiliz tacıydı."

"Umurumda değil. İkna etmen gereken kişi ben değilim" diye mırıldandı Levi sıktığı dişlerinin ardından.

“Hizmet ettiğin adama sor. O bilir. Eh, bana inanman çok önemli değil ama o da Almanya'daydı." dedi Zeke geriye dönerken "zaten hepiniz burada öleceksiniz."

1918 •Eruri•Where stories live. Discover now