Hange'nin gözleri arabanın arkasında yatan Levi ile Floch'un omzunda bilinci kapalı taşınan Erwin arasında gezindi. "Siz ikiniz beni bir gün öldüreceksiniz."
Önündeki telaşlı ve ağlayan kıza döndü. "Ağlamayı kes Historia. Aferin elinden geleni yaptın. Şimdi sen burda Levi'ın yanında kalacaksın ve onu hayatta tutacaksın. Uyanırsa falan o andavalın seni ağlatmasına izin verme." Hange arabanın arkasına geri girdi. Erwin için bir yer hazırlarken yatmakta olan Levi'a döndü. "Ve sen Levi sakın ölmeye cesaret etme. Yoksa yemin olsun arkandan cehenneme gelir seni öldüğüne pişman ederim! "
"Efendim... " dedi Floch, Erwin'i Hange'nin yatması için hazırladığı yere yerleştirirken nefesi çalkalanıyordu. "Onun kolu…"
Hange, Erwin'in kolunu kaplayan koyu mor et karşısında irkildi ve sert bir sesle konuşmadan önce boğazındaki yumruyu yuttu. "Kesmemiz gerekecek."
"Onu kesmek mi?" diye bağırdı Floch. "Ama nasıl-"
"Kapa çeneni ve onu sabit tut." Hange emrini verip hızlıca aletleri karıştırmaya başladı. Floch'a, Erwin'in ağzını bir mendille doldurması talimatını verdi ve derin bir nefes alarak ampütasyon işlemine hazırlanmaya başladı.
Erwin seslere uyandı. Hayatta olduğundan emin değildi ama öyle olmadığını umuyordu. Zihninin hayallerle gerçekler arasında sürüklendiği bu yerde zaman yokmuş gibi görünüyordu. Gözlerini açtığında tanımadığı bir tavanla karşılaştı ve birden aynı anı sonsuz bir kabusun içindeymiş gibi tekrar tekrar yaşadığı hissine kapıldı.
Onu yaşadığı kabustan uyandıran şey Hange'nin sesiydi.
"Uyanmışsın." gülümsüyordu ama gözlerinde neşe yoktu.
Tüm vücudunu kaplayan keskin bir ağrı Erwin'i ürpertti, hastane yatağının yumuşaklığı bile teninin acıdan yanmasına engel olamıyordu.
"Levi nerede?" diye sordu ve gözleri tekrar kapandı. Koluna bir iğnenin battığını hissetti. göz kapaklarının ağırlığına dayanamaz hale geldi.
"O iyi." Hange'nin sesi sözlerini anlayamayacak kadar hızlı solmaya başladı, "dinleniyor..."
-
Sonraki günler de aynı şekilde geçti. Erwin'in artık zaman algısı bozulmuştu. Bir ay ve bir saat arasında fark yok gibiydi. Kule havaya uçtuktan sonraki her şey hayal ürünü gibiydi onun için. Ama o sabah gözleri bir kez daha gri tavanla buluştuğunda bu sefer kolunda iğne Yoktu. Başında duran hemşire de başka biriydi. Kızın ateşini ve hayati belirtilerini ölçmesine izin verdi ve gözlerini tekrar açmak için kız odadan çıkana kadar bekledi.
Erwin hastane yatağından etrafına baktığında küçük bir odada olduğunu kavradı. Sakinleştiriciler olmayınca kafasındaki düşünceler yeniden daha net hale geldi ama acı da aynı netlikle belirdi. Oturmaya çalıştı ama ufacık bir hareket bile tüm vücudunun titremesine neden oldu. Oturmaya çalışmaktan vazgeçti. Gerçek olup olmadığına emin olmak için yüzünü elleriyle hissetmeye çalıştı. Çenesini ovuşturdu, sakalının parmaklarını çizdiğini hissetti, rahatlamış bir nefes verdi.
Ancak rahatlama bir saniyeden fazla sürmedi çünkü sağ elinin yüzünde gezinmediğini fark edince duraladı. Kolunun olması gereken yere bakarken midesinin ekşidiğini hissetti. Vücudu ıstırap verici bir acıyla kıvranıyordu.
Hange'nin ağlamamak için kendini sıkan yüz ifadesi, kızıl çocuğun onu hareketsiz tutma çabası ve testerenin kolunu keserken etrafa saçtığı kanın görüntüleri zihnine doldu. Çığlık atmaya çalıştığını ama yapamadığını çıkan tek sesi testerenin kemiklerini kesme sesi olduğunu hatırlıyordu.
YOU ARE READING
1918 •Eruri•
Fanfictionİngiltere'de yıl 1918 ve savaş yeni bitmişti. Erwin bu savaşta bir kolunu kaybetmişti; Levi ise bundan biraz daha fazlasını kaybetmişti. Birbirlerini son görmelerinin üzerinden iki yıl geçmişti ancak Hange'nin onları tekrar bir araya getirmek için b...
