Yaklaşık on beş dakikadır hastaneye gelmiş ve doktorun sonuçları açıklamasını bekliyorduk. Sonuçlar hastaneye ulaşmadan hemen önce yanımıza gelmiş ve korkumuzun yersiz olduğunu, sonuçların negatif çıkacağını söylemişti. Lise biyoloji bilgilerimle bile sonuçların pozitif olduğu belliyken, umarım diye geçirdim içimden. Umarım doktorun dediği doğrudur.

Bora ve Akif bey, hastane koridorunda ayakta volta atarken; annemlerle Fulya çok iyi anlaşmışa benziyordu. Yeniden inceledim Fulya'yı. Üstündeki mini güzel etek, tam annemin bana zorla giydirmeye çalıştığı cinsten hanımefendiliğine hanımefendilik katıyordu. Eteğin rengi oldukça güzel, tasarımı da buna paralel olarak mükemmeldi lakin ben içindeyken rahat hissedemediğim şeyleri giymeyi sevmiyordum. Eteğe bayılırdım. Özel günlerde giymeyi de çok severdim ancak bu kadardı işte. Annem her gün giymemi bekliyor, vücudumu herkesin görmesini istiyordu. Bazen bundan dolayı ne kadar şanslı olduğumu dile getirirdi. Bundan mutluluk duyardım lakin dediğim gibi, etek giydiğim zaman rahatça hareket edemiyor, hareket alanımı kısıtlıyordum ve benim gibi bir yerlerinde kurt olan bir kız için çok riskliydi.

Doktorun içeri girmesiyle birlikte, bakışlarımı annemlerin üzerinden çektim ve doktora odakladım. Elindeki zarfı henüz yırtmamıştı.

Zarfı havaya kaldırdı ve gülümsedi. "Sonuçlar açıklanmış." Hızlı hareketlerle zarfa odaklandı ve köşelerini yırtıp kağıdı içerisinden çıkardı. Yüzündeki gülümseme kendini korurken, kağıdı okuyordu. Derince nefeslendi ve gülümseyerek okumaya devam etti. "Ben size söylemişti-" dedi ve durdu. Yüzündeki tebessüm hızla silinirken gözlerimi sıkıca yumdum ve başımı ellerimin arasına alıp öne doğru eğildim.

Belliydi zaten! Ümit bağlamış olmam bile aptallıktı!

"Sonucu okusana be adam!" diye bağırdı muhtemelen babam olmayan babam.

Bulunduğum yerden ayaklandım ve sırtımı koltukların yanındaki duvara dayayıp sonucu beklemeye başladım.

Doktor derince yutkundu. "Maalesef... Fulya Dinçsoy, Kahraman Can'ın kızı; Selin Can, Akif Dinçsoy'un kızı." dudaklarından basitçe dökülen cümlelerle birlikte yaslandığım duvara sırtımı sürterek yere oturdum ve başımı geriye yasladım. Abimin bağırış sesleri, Dilek hanımın hıçkırık seslerine karışırken Akif bey, hastaneye tehditler savuruyordu. Annem ve babam öz kızlarına sıkıca sarılırken, abiler bulundukları konumda taş kesmişti.

Ayağı kalkacak mecali bile kendimde bulamazken Dilek hanım, eşinin kollarından sıyrılıp hızla yanıma gelmiş ve beni kollarının arasına hapsetmişti. Hıçkırıkları kulaklarımda yankılanırken bağırıyordu. "Kızım! Özür dilerim, nasıl bir anneyim ben! Nasıl bir anneyim de kendi kızımı bilmedim!" Vücudum onunla birlikte sarsılırken 17 yıllık hayatımda ilk defa bu kadar huzur dolu olduğumu düşündüm bir an.

Dilek hanımın hıçkırıkları yavaşça kendilerini hafif iç çekişlere bırakırken, kollarını ilk önce gevşetti. Ardından tamamen çekti. "B-ben özür dilerim kızım. Sana sormadan -" 

"Sorun değil." dedim, kendisini daha fazla zorlamaması için. 

Abimi aradı gözlerim. Sakinleşmiş, bir köşeye sinmiş, karşısındaki duvarı izliyordu. Tam ayağı kalkmış yanına gidecekken Akif bey durdurdu beni. 

Dokunmaya çekiniyor, ellerini nereye koyacağını bilemiyor bir hali vardı, en baştaki kendinden emin tavırlarının yerine. "Ailenle... Daha doğrusu üvey ailenle vedalaş. Biz eşyalarını aldırttık, gideceğiz." Eşyalarımı mı aldırtmışlardı?

"Bana neden sormadınız? Alacağım şeyler olabilirdi." dedim, kırık çıkan sesimle. Konuşmak dahi istemiyordum ki.

Tebessüm etmeye çalıştı. "Bütün eşyalarını aldırıyoruz. Bir de abinin yani... Üvey abinin özel olarak söylediği birkaç eşya varmış, onları da." dedi.

Aşiret PaketDonde viven las historias. Descúbrelo ahora