Kız esmer gibi ama tam da esmer değildi. Annem gibi. Gözleri siyahın en koyu tonlarıydı. Tıpkı babam gibi. Boyu kısaydı. Annem gibi. Ve çenesinde gamze vardı. Aynı babamınki gibi. 

Bütün bu farkındalıklarla birlikte dolu gözlerimi hızla Dinçsoylara çevirdiğimde zaten bana baktıklarını fark etmiştim. İnceledim. Bana olan bakışlarını önemsemeden hepsini teker teker inceledim.

Anne olarak tahmin ettiğim kadına çarpınca gözlerim titredi. Benzerliğimiz karnıma kramplar girmesine neden olacak kadar fazlaydı. Mavi gözleri, mavi gözlerim. Sarı saçları, sarı saçlarım, dolgun dudakları, burnu... Ellerim benden bağımsız olarak ağzıma gitti, kusacaktım. Öne doğru öğürünce abim elini ağzımın önüne getirdi ve hızla lavaboya doğru ilerletmeye başladı vücudumu. Biz giderken kadının gözünden bir damla yol çizdi gözlerinden burnunun üstüne doğru.

Hiçbir şeyi umursamadan kadınlar tuvaletine soktu beni, kendisi de arkamdan girdi. Lavabolardan birini bulunca hemen çöktüm önünde ve içimde ne varsa çıkartmaya başladım. Bu kadından iğrenmem değildi. Bu 17 yılımın, bir başkasının 17 yılı olduğunu öğrendiğim andı. Kusarken abim arkama geçti, saçlarımı birleştirdi arkadan ve okşamaya başladı. Zaten gözlerim dolu doluyken klozetin önüne çöktüm ve deli gibi hıçkırmaya başladım. Umarsızca ağlıyordum. Abim, annem, babam, arkadaşlarım, hiçbiri 'benim' değildi. Hiçbiri iyelik eki getirebileceğim insanlar değildi, olmaması gerekiyordu. Abim incitmekten korkarmışçasına elindeki peçeteyi dudaklarımın üstüne narince sürmeye başladı. Temizlendiğine emin olduğunda durdu ve peçeteyi bir kenara bırakıp bana sıkıca sarıldı.

Ağlamam daha bir şiddetlenirken hıçkırıklarımın arasında konuşmaya çalıştım. "Abim... Değilmişsin!"

Anında susturdu beni. "Abinim. En çok senin, tek senin abinim. Sakın bir daha böyle bir şey söyleme! Bana bak... Bana bak," durdu ve vücudunu benden ayırdı. Çenemden hafifçe tutup ona bakmamı sağladı. "Eda ve Yiğit'e ne diyordun sen? Kardeş olmak için kan bağına gerek yok," omuzlarını kaldırıp indirdi. "Hem... Hem daha sonucu bilmiyoruz ki. Belki-" Sözünü kesen şey, kapının önünde duran ve bizi çağırmak için gelen sarışın çocuktu. Muhtemelen biyolojik abim olan sarışın çocuk.

"Doktor kan almak için seni bekliyor." dedi ve geldiği gibi çıktı.

Abim yeniden bana doğru dönerken elleriyle yüzümü kavradı. "Sonuç ne olursa olsun... Sen benim kardeşim olacaksın. Hem daha t-shirtlerimin hepsini yastık kılıfın olarak kullanmadın." dedi ve alnıma öpücük bırakıp ayaklandı. Gözümdeki yaşlara rağmen kıkırdadım ve ben de ayaklandım.

Elimi sımsıkı kavramadan önce bana odaklandı. "Sana öğrettiğim gibi," dedi ve devam etti.

"Omuzlarını dik tut ve güçlü maskesi tak."

"Omuzlarını dik tut ve güçlü maskesi tak."

Abimin yanımda olmasından güç alarak çenemi hafifçe havaya kaldırdım ve omuzlarımı dikleştirip adımlarına ayak uydurarak onunla birlikte herkesin bulunduğu odaya doğru ilerledim. Kapının önünde en büyük çocukları olarak tahmin ettiğim adamı görünce ilk önce bakıştık. Bakışları gözlerimden abimle tutuşmuş olduğumuz ellerimize kayınca dilini yanağında sanki delecekmiş gibi gezdirmeye başladı. Elini çenesine atıp kirli sakallarını sıvazlarken elindeki dövmeleri gözüme çarpmıştı. Hoş duruyorlardı. Benim dövmelerime benziyordu.

Yanından geçip odaya girdik. Anneler sessizce ağlıyordu. Evet, anneler diyorum çünkü ikisi de ağlıyordu ve uzatmanın bir manası yoktu. 

Adının Fulya olduğunu öğrendiğim kız, önündeki elleri ile oynarken abileri onunla hiç ilgilenmiyordu. Acaba konuşsa mıydım? Yalnız kalması çok kötüydü. Bakışlarımız kesişirken tam gülümseyecektim ki bana göz devirmesi bir olmuştu. Ayda yılda bir iyilik yapasım tutuyordu onda da millet çomak sokuyordu. 

Aşiret PaketWhere stories live. Discover now