10

704 43 6
                                    

Medya; Aslı Akınlı

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Medya; Aslı Akınlı

Keyifli okumalar

Yorumlarınızı bırakmayı unutmayın
💘

💟

Fedakarlık.

Biraz ağır bir duyguydu. Herkesin omzuna alamayacağı ağır da bir yüktü.

Birisi için kendini feda etmek bazen çok garip gelirdi bana. Neden kendi hayatını diğerleri için birer piyon olarak seçmeliydi ki, insan?

Fakat büyüdükçe anlamıştım.

Merhamet duygun varsa, kalbin sevgi doluysa herkes için çok şey yapardın. Tamam, belki bazen bencilce davranmak gerekirdi, ama yine de fedakarlık yapmak güçlü bir hareketti. Bir de mecburen bunu yapma durumu vardı sanırım. Benimkisi hangisi oluyordu? Pek emin olamıyordum.

Yine de küçük bir çocuğun hayatı söz konusuydu. Belki de çocuk olmasa kalpsiz birine dönüşüp, fedakarlığı siktir bile ederdim kendim için.
Evet bencilceydi, ama yerimde olmayan anlayamazdı. Çünkü kendimi iğrenç birinin kucağına bırakmaktansa ölmek daha iyi değil miydi?

O telefonu Seren açtığında ve bana söylediklerini duyduğum anda her şeyi net anlamıştım.

'Birkaç güzel oyuncak araba da aldım, eğleniriz birlikte.'

Yiğit bu cümleyi boşuna söylememişti. Eğer gitmezsem çocuğa neler yapardı, düşünemiyordum bile. Birçok kadını parçalara ayırıp farklı yerlere gömen pislikten bahsediyorduk, alelade birisi değildi.

Bakışlarım arabanın penceresindeyken, çaktırmadan arabayı süren adama baktım. Onun yanında da başka birisi oturuyordu.
İkisi de Yiğit'in itiydi. Bana bir çiçek yollamıştı. Ve üzerindeki notta da arka çıkışta iki adamının bekleyeceğini, üzerime ne çanta ne de başka bir şey almamamı da eklemişti.

"Daha ne kadar yol kaldı?" dedim yüzümü buruştururken.

"10 dakikaya varıyoruz, yenge."

Yenge mi?

"O patronunuzun saçma sapan hayal dünyasından çıkın ikiniz de, yenge deme bana. Ayrıca midem bulanıyor, biraz durabilir miyiz?" dedim yüzüme buruştururken.

"Hayır, biraz daha bekleyin varacağız zaten."

Kusuyormuş gibi bir ses çıkardım.

"Durdur şu arabayı, yoksa kafana kusarım!"

Birbirlerine baktıklarında araba yavaşlamıştı az da olsa. Mecburen durmuştular. Arabadan inip yeşilliğin olduğu kısıma ilerledim ve hızlıca eğilip kusuyormuş gibi yaptım. Bluzumun içerisindeki telefonu da çıkarıp atmıştım bu sırada. Güneş'in ikinci telefonuydu bu. Kendi telefonumu Güneş kulübe götürüp bırakmıştı. Ayrıca kendi telefonundan Gps uygulamasını yükleyerek bende olan telefonun nerede olduğunu görebiliyordu.
Yiğit gibi sinsi birinin evine giriyorsam beni baştan aşağıya arayarak sokardılar. Bu yüzden işimi şansa bırakamazdım. Efe'nin hayatını da tehlikeye atamazdım.

Kanlı HilalHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin