あ Yirmi Altı

26 0 0
                                    

Yazardan

Yıllar Önce, GreenTown Kasabası

Genç Rosalinda Hill kasabadaki en güzel kadınlardan biriydi. Ailesi muhafazakâr ve katıydı ama o ailesine rağmen güleç ve mutlu biriydi. Kasaba küçüktü. Herkes birbirini tanırdı. Rosalinda’nın ailesi kasabanın ticaret işleriyle ilgileniyordu. Hill ailesi kasabadaki önemli insanlardandı.

“Hey Ros, mısır tarlasının yanındaki çiçekleri toplamaya gidelim mi?” Kız kardeşi Lydia’nın sesiyle Rosalinda’nın bakışları ona döndü. Lydia enerjik ve delidolu bir kızdı. Babası ona çok kızardı ama o hiç umursamazdı. “Olur, gidelim.”

Babaları işte olduğundan rahatça evden çıkmışlar ve mısır tarlasının yanındaki çiçekleri toplamaya başlamışlardı.
“Yaşlı Tom’un kızı evleniyormuş.” dedi Lydia çiçekleri koklarken. Rosalinda gözlerini devirdi. “Eee, sende mi evlenmek istiyorsun yoksa?” Lydia ona pes dercesine baktı. “Evet, bende aşık olmak ve evlenmek istiyorum. Başka türlü babamdan nasıl kurtulacağız?” Orası doğruydu işte.

Babaları Elijah Hill kızlarını ortaokula kadar okutmuştu. Rosalinda liseyi bitirmek ve üniversiteye gitmek istemişti ama bu kasabadan yalnızca evlendiğinde ayrılabiliyordun. Bu yüzden bu eve hapislerdi. Biriyle evlenene kadar.

“Şuradaki adam da kim? Dakikalardır seni süzüyor.” Lydia’nın sesiyle Rosalinda işaret ettiği yere baktı ve gördüğü ilk şey parlayan yeşil gözler oldu. Ona bakan adam öyle yakışıklıydı ki, Rosalinda istemeden de olsa ondan etkilenmiş ve heyecanlanmıştı. “Ayy, yanına gelmesin şimdi!” dedi Lydia heyecanla. Rosalinda utanarak bakışlarını kaçırdı ve çiçekleri kucakladı. ”Saçmalama Lydia, haydi gidelim artık. Babam gelmek üzeredir.”

Lydia kıkırdayarak sepetine çiçekleri topladı ve ikisi birlikte yürümeye başladılar. Adamın yanından geçerken Rosalinda kendini tutamadan ona baktı ve göz göze geldiler. Tesadüfen tanıştığın insanların hayatını mahvetmesi ne ironik.

Ertesi gün olduğunda Rosalinda kasabadaki marketten alışveriş yaparken yine o adamı gördü. Lüks arabasına yaslanmış sigara içerken onu izliyordu. Pekâlâ, ilk başta heyecanlanmıştı ama onu sürekli dikizliyor olması biraz rahatsız ediciydi. Kaşlarını çattı ve aldıklarının parasını ödeyip adama doğru yürüdü. “Hey,” dedi kendinden emin bir sesle. Adam sigarasının izmaritini yere atıp her halinden pahalı görünen ayakkabılarıyla onu ezdi ve Rosalinda’ya baktı.

“Efendim hanımefendi?” Rosalinda derin bir nefes aldı. Tamam, yakışlıklı ve oldukça karizmatik biriydi ama bu onu dikizleyebileceği anlamına gelmezdi. “Beni izlemeyi kes.” dedi ve hızlı adımlarla eve doğru yürümeye başladı. Nereden bilebilirdi o günün akşamı, babasının iş için çağırdığı adamın yeşil gözlü o yabancı olacağını...

“Biraz daha somon alır mısınız Bay Grey?”

“Bana Chester diyebilirsiniz.” Masada gergin olan tek kişi Rosalinda’ydı. Bir kez bile kafasını kaldırıp ona bakmamıştı. Onlar bir şeyler hakkında konuşurlarken daha fazla tutamadı kendini ve yavaşça başını kaldırıp ona baktı. Daha önce hiç aşık olmamış birisi, hayır, tutsak olan birisi elbette böyle bir adamdan hoşlanırdı.

Chester’ın masadaki ellerine baktı Rosalinda. Yüzüğü yoktu. Yemek bittikten sonra babası ve o çalışma odasına girdiler. Lydia kıkırdadı. “Bu adam kesinlikle senden hoşlanıyor.” Anneleri Rachel kaşlarını çatarak baktı ikisine. “Şşşşt, babanız duymasın!”

Dakikalar sonra iş görüşmesi bitmişti. Chester Grey memnuniyetle uğurlanmıştı. Rosalinda pijamalarıyla balkona çıktığında Chester’ı orada görmeyi beklemiyordu elbette. Çığlık atmamak için eliyle ağzını kapattığında Chester gülümsedi ve ona güzel bakışlarıyla baktı. Ona gülümseyen ilk erkekti o. Böylesine güzel gülen...

DurdurulamazWhere stories live. Discover now