あ On Sekiz

26 2 2
                                    

Jungkook - Stay Alive

SİYA

Güzel rüyalar görmeyeli uzun zaman olmuştu. Dün geceki rüyamda, ilk defa kâbus demiyordum ve bu oldukça garip geliyordu, kendimi Ash ile ormanda bir evde görmüştüm. Şömine yanıyordu, kulağıma çıtır çıtır odun sesleri doluyordu. Ash şöminenin karşısında oturmuş, gülümseyerek kitap okuyordu. Bende dizlerine yaslanmış onu izliyordum. İlk kez kendimi o kadar huzurlu hissetmiştim. Gerçek gibiydi. Uyandığımda ağladığımı fark etmiştim. Kalbim onun özlemine dayanamıyordu bu yüzden rüyalarımda onu görüp ağlıyordum.

Dört gün geçmişti. Bana dört yıl gibi geliyordu. Beth, Axel'la bana hayatta kalmamız için bir şeyler öğretiyordu ve aslında iyi gidiyorduk. Yaralanırsak hangi bitki özlerini kullanacağımızı öğrenmiştim. Mızrak yapmayı, hangi meyvelerin yeneceğini, barakanın nasıl yapılacağını, hangi orman ve mağaralardan uzak duracağımızı... "Ama yani Beth, kurbağa boku var burada!" Axel yüzünü buruşturup yanıma oturduğunda kazandaki yahniye baktım. Yemek yapmayı da öğreniyorduk. "Hâlâ nasıl geri döneceğimizi öğrenemedik." dedi üzgün bir ifadeyle. "Ne yapacağız?"

"İnan bilmiyorum." dedim ve ellerimi yanaklarıma yasladım. "Beth yıllardır cadı ama o bile bir şey bulamamışken biz nasıl bulacağız?" Sıkıntılı bir şekilde iç çekti. "Bizi bulmaları uzun sürer."

"Portaldan haberleri olduğunu sanmıyorum."

"Nyx halleder belki, kara büyücü ne de olsa..." O an aklıma gelen fikirle gözlerim kocaman açıldı ve Beth'e doğru koştum. "Bir fikir geldi aklıma!"

"Yavaş ol dünya kızı, devireceksin şimdi beni!" Hızımı alamayıp ona tutunarak durduğumda kocaman gülümsedim. "Buradan başka bir büyücüye işaret verebilir misin?" Beth cümlemle kaşlarını kaldırdı merakla. "Büyücü mü?"

"Yani cadı aslında, kara büyüler cadısı."

"İlginç. Kara büyücüler Karşı Ada'da yaşarlar, onlarla etkileşim yasaktır."

"Ama bizim kara büyücümüz Dünya'da." Beth bakışlarını bir saniyeliğine korkunç Karşı Ada'ya çevirdi, ardından yeniden bana baktı. "Tamam, deneyebiliriz."

"Yaşasın!" dedim sevinçle ve sarıldım ona. "Bizimle olduğun için şanslıyız be Beth." Beth güldü ve sarılmama karşılık verdi. "Ah deli dünya kızı..." Akşam yemeği yedikten sonra Axel'la kasaba merkezine gitmeye karar verdik. Beth yaşlı ve yorgun olduğunu iddia ederek bizimle gelmemişti. Kasaba merkezi eğlenceliydi. Alışveriş yapacağımız yerler vardı, yemek yiyebileceğimiz ve eğlenebileceğimiz... "Ash burada olsaydı kusana kadar pankek yerdik." dedi Axel pankek satan bir yerin önünden geçerken. "Burada pankek olması ilginç." dedim. "Evet, dünya gibi bir yer ama sihirli ve ormanlı."

"Eeee, bu gece ne yapmak istersin sevgili dostum?" dedim gülümseyerek. Biraz rahatlamaya ve morale ihtiyacımız vardı. Kafamızı topladıktan sonra plan yapacak ve Dünya'ya dönmenin bir yolunu bulacaktık. "Şeker yemek istiyorum." dedi koluma girip. Başımı salladım. "Tamamdır." Beraber Şekerci Al'e girdik. En güzel şekerler burada olurdu, dört gün içinde bunu da öğrenmiştik. İçerisi şirin bir dükkandı. Axel kendine şeker alırken bende etrafı inceledim.

Kasaba insanı huzurlu hissettiriyordu, her dükkâna girdiğimde huzurlu hissediyordum. Tabii buraya ait olsaydım çok daha iyi olurdu. Çok alışmamak lazımdı. Axel şeker aldıktan sonra köprüye gittik. Köprü berrak suyun üzerindeydi ve çok güzeldi. Köprüye oturdum ve ayaklarımı aşağıya doğru sarkıttım.

Beraber sessizce şeker yerken aklımda hâlâ geride bırakmak zorunda kaldığım insanlar vardı. Acaba annem ne haldeydi... Bana ne olursa olsun ona hayatına devam etmesi gerektiğini söylemiştim uzun bir zaman önce. Çünkü bir gün başıma kötü bir şeyin geleceğini hissediyordum, benim babam Albert Partridge'ti bu yüzden başıma kötü bir şeyin gelme olasılığı oldukça yüksekti. Annem de bunu biliyordu. Biliyordu ve beni korumaya çalışmıştı ama babam karşısında onun gücü yoktu. Ondan özür dilemek istemiştim hep. Sürekli korku ve endişe içindeydi, benimle telefonda konuşurken bile hissediyordum bunu.

DurdurulamazWhere stories live. Discover now