あ On Yedi

30 2 3
                                    

SİYA

Küçükken annem bana masallar anlatırdı. Her çocuğa anlatıldığı gibi. Hikayenin bazı kısımlarını değiştirmeyi severdi, bir gün kötü kraliçe sapsarı saçlı olurdu, bir gün kapkara. Bir gün prensler prensesi kurtarırdı, bir gün prenses prensi. Bir gün prensesler aptal olurdu, bir gün cesur. Bana da hep cesur olmamı söylerdi. Küçüktüm ama ne dediğini hatırlıyordum. "Sen aptal değilsin Siya, cesur bir kızsın ve büyüdüğün zaman bir sürü macera yaşayacaksın..." Öyle olmuştu sahiden de. Ama anne, ben aptaldım.

"Hayalet misin?" Kulağıma dolan boğuk ama naif bir sesle yavaşça gözlerimi araladım. Sık ağaçlarla kaplı, yemyeşil bir ormandaydım. Ama etrafı sanki suyun dibindeymişim gibi bulanık görüyordum. Konuşmaya çalıştım ama sesim karşı tarafa gitmedi. "Ah, sıkışmışsın!"
Karşımdaki orta yaşlı bir kadındı. Uzun siyah saçları dalga dalga beline dökülüyordu ve bana oldukça nazik bakıyordu. "Ah hayır.. Portala sıkışmak nasıldır bilirim. Saçların iğrenç kokar." Neler olduğunu şimdi anlamıştım... BABAM BENİ PORTALA SOKMUŞTU VE GÖZÜMÜ BAMBAŞKA BİR YERDE, PORTALIN İÇİNE SIKIŞMIŞ OLARAK AÇMIŞTIM! Tanrım... İnanılır gibi değildi.

"Yardıma ihtiyacın var, değil mi?" dedi hafifçe gülerek. DELİ MİSİN BE KADIN, PORTALDA SIKIŞTIM, TABİİ Kİ YARDIMA İHTİYACIM VAR, diye bağırmak istedim ama sesim çıkmıyordu bile. "Elfler bu tür bir sihirle nasıl başa çıkacaklarını biliyor, eh haliyle bende onlardan birkaç şey öğrendim." Etrafa şöyle bir bakındı, ardından kahve gözleri yeniden beni buldu.

"Saçlarından başlasak iyi olacak." Yere eğildi ve birkaç saniye sonra elinde ufak bir şişeyle doğruldu. "Önce saçlarını kurtaralım," Şişenin tıpasını açtı ve saçlarıma döktü. Bu sırada anlayamadığım bir dilde bazı sihirli sözler söylemişti.

Tanrım, neyin içine düşmüştüm ben böyle... Birkaç saniye sonra saçlarımdaki ve kafamdaki o ağırlık ve sersemlik hissi geçti. Artık kafamı oynatabiliyordum. Aceleyle etrafa bakındım. Axel... TABİİ YA AXEL DA ATLAMIŞTI PEŞİMDEN! Aceleyle etrafa bakınırken kadın kafamı tuttu. "Hey, biraz sakin ol. Vücudunu da kurtarmamız gerek."

Onun dediğini yaptım ve hareket etmeyi kestim. Pekâlâ, sakin olmalıydım yoksa buradan çıkamaz ve arkadaşımı bulamazdım. Lütfen yaşıyor olsun... Kadın yeniden yere eğildi ve doğrulduğunda elinde uzun bir sopa gördüm. "Şimdi sakin ol ve hareket etme." Başımı salladığımda sopayı iki kez daire şeklinde döndürdü ve bana doğru uzatarak yine o dilde sihirli sözler söyledi.

Sopanın ucu önümdeki garip varlığa değdiğinde bir yarık açıldı. "Pekala, şimdi ellerimden tut ki seni çekebileyim." Dediğini yaptım ve bana uzattığı ellerinden sıkıca tuttum. Beni sertçe çekti ama portal bırakmak konusunda inatçıydı. "Hayır mı?" dedi kadın ama bu kez beni daha güçlü çekti. Portaldan sıyrılarak çıktığımda kadının üzerine doğru düştüm ve ikimizde çimenlere doğru devrildik. "Ah!" dedim ve aceleyle ayağa kalkıp kadına baktım. "İyi misiniz!?" Kadın üzerindeki uzun elbisesini silkeleyerek ayağa kalktı ve başını salladı. "Evet, iyiyim."

"Beni oradan çıkardığınız için çok teşekkür ederim." dedim gülümseyerek. Bu sırada kadını daha çok inceleme fırsatım oldu. Siyah saçları ve kahve gözleri vardı. Üzerinde beyaz ve uzun bir elbise ve siyah bir pelerin vardı. Sopası neredeyse boyu kadardı ve oldukça güzel bir kadındı. "Ben Siya." dedim elimi ona doğru uzatarak. Birkaç saniye uzattığım elime baktı, tam indirecektim ki elimi sıktı ve hafifçe gülümsedi. "Elizabeth. Ama kısaca Beth derler."

"Memnun oldum." dedim elini sıktıktan sonra. Etrafa biraz bakındıktan sonra gergince Beth'in gözlerine baktım. "Şey... Acaba nerede olduğumuzu söyleyebilir misiniz?" O da benim gibi etrafa baktı. "Evet, Elf Ormanındayız." Ardından kısık gözlerle beni inceledi. "Sen buralardan değilsin... Üzerindeki garip kıyafetler de ne? Kimsin sen?" Üzerime baktım, siyah kazağım ve kot pantolonumdan başka bir şey yoktu. "Dünya." dedim hafifçe gülümseyerek. "Burası neresi? Elf Ormanı da ne?"

DurdurulamazWhere stories live. Discover now