あ On Dört

26 2 10
                                    

×

ASH

"Hayatım boyunca bekledim
Yoluma bir peri masalı getirmen için
Anlamsız bir hayal dünyasında yaşıyorum
Bu iyi değil, güvende hissetmiyorum
Güvende hissetmiyorum..."

Kısık seste çalan şarkıyla birlikte ay ışığını izliyordum birkaç dakikadır. Bu gece hava çok daha karanlık gelmişti gözlerime. Uykusuzluktan neredeyse patlayacak olan gözlerime. Bacaklarımı karnıma doğru çektim ve kollarımı etrafına sarıp başımı yasladım. Telefonumdan gelen bildirimle gözlerimi kapattım. Dokuz ay, dört gün. Siya gideli tam dokuz ay dört gün olmuştu.

"Ash?" Elle'in yumuşak sesiyle bakışlarım kapıya döndü. Üzerinde ince pijama takımıyla dikiliyordu orada, saçları dağılmıştı yine. "Resim mi yapıyorsun?" diye sordum bana bile garip gelen sesimle. Endişeli bakışları yüzümü taradı, dudaklarını birbirine bastırdı ve yavaş adımlarla yanıma gelip oturdu. "Sen yine mi uyumadın?"

"Uyuyamıyorum."

"İlaçlarını almıyorsun ki."

"İstemiyorum." İlaçlar ilaçlar ilaçlar... Hiçbir işe yaradıkları yoktu, ne Siya geliyordu ne de ben iyi oluyordum. "Siya döndüğünde seni böyle görünce üzülmeyecek mi?"

"Geri geldiği zaman tedaviye başlayacağım. O olmadan yapmak istemiyorum." Elle, Siya gittiğinden beri ufak bir çocuğa benzediğimi söylüyordu. Bu yüzden benimle fazla ilgileniyordu sanırım. "Ash, sana bir şey olmasından korkuyorum." Alayla gülümsedim. "Yine intihar edeceğimden mi korkuyorsun?" Yaş on yedi, acılar geçmedi. Yaş yirmi bir, acılar hâlâ taptaze.

"Ash..."

"İyiyim ben." dedim başımı gökyüzüne çevirip. "Siya'yı bekleyeceğim burada."

"Uyuman gerek, gözlerin kıpkırmızı olmuş."

"Umrumda değil." Bana ne söylerse söylesin gitmeyecektim yatağıma. Siya olmadan uyuyamıyordum ben, onun kokusu olmadan gözlerimi kapatamıyordum. Ah canım sevgilim, ıssız bir okyanustayım. Hiç kimse gelmiyor, bugünde sonbahardayım.
Dokuz aydır cesetten hiçbir farkım yoktu. Bu yıkık dökük otelde onu bekliyordum. Geleceğim demişti, Siya sözü vermişti bana. Gelecekti. Gelirdi. Gelirdi değil mi? Bırakmazdı bizi. İnsan ailesini bırakır mıydı? Bırakmazdı, o da bırakmayacaktı. "Nefes almak zor." dedim Elle'e bakıp. Gözleri dolmuştu bile. "Sarılsana bana abla..." Dudaklarını büzüp kollarını sıkıca doladı bana. "Yapma böyle, yıpratma kendini bu kadar."

"Elimde değil. Kalbim sıkışıyor, nefes almamı engelliyor."

"Geçecek." dedi saçlarımdan öpüp. "Her şey yoluna girecek." Bir yalan yarattım ve ona inanmayı seçtim. Kısa sürede Siya'ya böylesine bağlanmam hiç iyi değildi.

Ayı kan bürüdü,
Beni sen bürüdün.
Geçti.
Geçmedi.

Mide bulantısıyla geçen bir kahvaltının ardından Elle işe gitmiş, Axel da benimle birlikte otelde kalmıştı. "Ne yapalım bugün?" diye sordu yanıma oturup. Kırmızı koltukta uzanıyordum ve boş boş tavanı izliyordum. "Hiçbir şey."

"Bu kadar depresif olma Ash, Siya döndüğü zaman bu halde olduğunu görünce üzülür."

"O geldiği zaman iyi olacağım. Şimdi hiçbir şey yapmak istemiyorum."

Beraber oturmuştuk onunla uykusuz gecelerimde. Yanımda olmuştu ve uyutmuştu beni omzunda. Bunlar basit duygulardı ama benim için her şey demekti. Göğsümün ortasına uyuşturucu iğne saplamak istiyordum. Tam kalbime. Hissizleşmek istiyordum birkaç saat de olsa. Acıyordu canım, yakıyordu boğazımı. Parçalıyordu göğüs kafesimi. Seni özledim Siya. Hep özlüyorum.

DurdurulamazHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin