あ Yirmi Beş

26 0 0
                                    


(1): Bebe Rexa I'm Mess şarkısına gönderme.


(2): Sean Christopher, Be There.

Siya

Sevdiğin birinin cesedi toprağın altına girse bile, kalbinde bir yerlerde hâlâ onun kalbi atar. Sesini bir yerlerden duyarsın. Onun gittiği yerlere gidersin, o artık yoktur ama ruhu orada bir yerdedir.

Yaşadıklarınız, konuştuklarınız aklından tekrar tekrar geçer. Ses tonunu hatırlarsın. Nasıl baktığını hatırlarsın. Nasıl yürüdüğünü, nasıl güldüğünü, nasıl ağladığını. Hep hatırlarsın.

Öylece onun varlığını unutmak mümkün olmaz. Bakıyordun sokakta yürürken kaldırımlara, belki onu görürüm diye. Yatağına uzandığında aklına geliyordu odasına bakmak. Uyuyor mu acaba diye düşünmek. Tabutunu görmüş olmak bir şeyi değiştirmiyordu. Bir yerden çıkıp gelecekmiş gibi hissediyordun.

Nasıl devam ediyordu hayat? Nasıl gülebilirdi insanlar hiçbir şey olmamış gibi? Nasıl hâlâ nefes alırdık, nasıl güneş utanmadan her gün göğe yükselirdi?

Vernon ve Zayn böyle düşünüyordu. En azından ben öyle düşündüklerini düşünüyordum. Rüzgâr esiyordu, saçlarım uçuşuyordu ve üşüyordum. Cenaze bitmişti, Zade ve Veronica artık toprağın altındaydılar. Zayn ve Vernon ise bizden uzakta, mezarların başında bekliyorlardı. Neyi bekliyorlardı? Belki bunun bir kâbus olmasını.

Ellerimi montumun cebinden çıkardım ve dolu gözlerimle Zayn'in yanına yürüdüm. Vernon'ın babası onunlaydı, bu yüzden gidememiştim yanına. Amcamın bir oğlu artık yaşamıyordu ama o buraya gelebilse bile eminim gelmezdi. "Zayn," dedim yumuşak sesimle. Başını kaldırmadı, hiçbir tepki vermedi. Dizlerimin üzerine eğildim ve elimi omzuna koydum. "Üç saat oldu Zayn... Hava çok soğuk, hasta olacaksın. Artık eve gitmeliyiz."

Ev. Ev başına yıkılmış olmalıydı. Tek bir sağlam tuğla vardı sadece. O da Elle'di. Zayn titredi. Sağ elini ikizinin mezar taşına koydu. Gözyaşları hiç dinmiyordu. Hâlâ akacak çok gözyaşı vardı. Kalbimi kırdı bu görüntü. Saya'ya sıkıca sarılmak ve onu her şeyden korumak istedim. Zayn titredi. Bana baktı yaşlı ve kızarık gözleriyle. Her şey iki günde gerçekleşmişti ve o karşımda ufacık kalmıştı. Kocaman olan kuzenim karşımda küçücük kalmıştı. Ruhunun kırgınlığını ve yorgunluğunu gözlerinden bile görebiliyordum.

"Hava çok soğuk... Ben üşüsem ne olur, kardeşim artık hiç ısınmayacak bile." O kadar çok ağlamıştı ki yüzü bile şişmişti artık. Onu nasıl iyi hissettireceğim hakkında hiçbir fikrim yoktu. Sevdiğini toprağa veren birini nasıl teselli ederdi ki insan? Hele ki o kişi birlikte büyüdüğü ve canından bir parça olan kardeşiyse...


"Biliyorum." dedim başımı sallayarak. Sesimin titremesine engel olmaya çalışıyordum.

"Sonra tekrar geleceğiz. Ama burada oturmaya devam edersen donacaksın." Los Angeles'ın kışları hafif geçiyor olabilirdi. Ama bizim için çok ağırdı. Birkaç saniye daha kararsız gözlerle baktı bana. "Elle seni bekliyor." dediğimde burnunu çekti ve yavaşça ayağa kalktı. Üzerindeki uzun siyah kabanı silkeledi ve başını salladı. "Tamam. Ama ilk fırsatta yeniden geleceğiz?" Başımı salladım. "Geleceğiz."

Vernon'ın babasıyla göz göze geldiğimde bana sorun yok der gibi baktı. Birkaç saniye sonra onlarda yanımıza geldiler. Vernon gözlerini sildi ve bize baktı. "Ben... Ben babamla gidiyorum." Ash'in kızarmış yeşil gözleri onun ağlamaktan şişmiş mavilerini buldu. Ash elini onun omzuna koyup destek olurcasına sıktı. "Biz buradayız Vernon. Konuşmak veya takılmak istersen mesaj atman yeterli." Vernon hafifçe gülümsedi. "Sağ olun." Hepimiz ona tek tek sarıldık. Hafifçe gülümsedi ve bize el salladı. "Sonra görüşürüz."

Onlarla vedalaştıktan sonra taksiye bindik ve eve geçtik. Zayn bizimle kalacaktı. Ash ve Axel alt kata geçtiklerinde bizde eve çıktık. Zayn sıcak bir duş alıp üzerine rahat bir pijama takımı geçirdi ve Elle'in yanına gitmek için hazırlandı. Elle dört gün hastanede kalmıştı. Vücut ısısı sorun çıkarıyordu bu yüzden gelememişti cenazeye. Onun da çok üzgün olduğunu görüyordum. Zayn üzülmesin diye ağlamamaya çalışıyordu.

DurdurulamazWhere stories live. Discover now