あ On Bir

19 2 4
                                    

🎶 Chase Atlantic - Friends

Siya

Kıyıya vuran dalgalar martıların sesiyle birleştiğinde huzurla kapattım gözlerimi. İnsanın huzura kavuşması bu kadar kolaydı işte. New York'un soğuk havası gülümsetmişti beni. Buraya hep gelmek istemiştim ama hiç fırsatım olmamıştı.

"Yemek yedikten sonra mı gitmek istersiniz?" Vernon'ın sesiyle bakışlarım ona döndü. Tüm siyahlığı ile dikiliyordu karşımızda. Meclisle görüşmek üzere New York'daydık, bir saat önce inmiştik havaalanına. Burasıyla ilgili içimde garip bir his vardı, ne olduğunu bende bilmiyordum. Ortak kararla sahile yakın bir kafeye geçtik. Axel sürekli Elle ile uğraşıyordu, ona gülmekten yanaklarım ağrımıştı artık.

"Sus artık Ax!"

"Ama eğleniyorum." Elle gözlerini devirdi ve Axel'ın saçlarını çekti. "Ah! Ah! Tamam, tamam sustum!" Neşeli geçen bir kahvaltıdan sonra kafeden ayrıldık. Otobüs durağında beklerken, bakışlarım denize kaydı. Ensemden gelen ürpertiyle elimde tuttuğum çantamı sıktım. Su korkunç değil Siya, senin geçmişin korkunç. "Siya?"

"Hım?" dedim dalgın dalgın. Gözlerimi denizden ayıramıyordum. Hep hayalimdi benim, denize girmek ve saatlerce yüzmek... Ama bir türlü becerememiştim. O geceden sonra olmamıştı. Ne zaman denize girmeye çalışsam, bir şey beni engelliyordu. Ayak bileklerime dolanmış prangalar vardı sanki, bir lanet durduruyordu beni.

"Su korkunu yenmene yardım edeceğim." Kulağımın dibinde fısıldayan Ash'in sesiyle, irkilerek ona döndüm. Yüzüme öyle yakındı ki... Titrek bir nefes alıp gözlerine baktım. Gözleri bu kadar koyu muydu? "Yapabileceğimi sanmıyorum." dedim. Omuzlarını silkti ve kolunu omzuma attı. "Merak etme, halledeceğiz."  Keşke halledebilsek Ash... Otobüse bindiğimizde Ash bana gülümsedi ve siyah kulaklığının tekini uzattı. Gülümseyerek kulaklığı taktım ve bakışlarımı kaçırdım. Onunla bir şeyler paylaşmak hep hoşuma gidecekti.

Otobüsten indiğimizde şaşkınca etrafa baktım. Son durakta inmiştik ve ıssız bir ormana yaklaşmıştık. "Bizi öldürüp ağaçlara asmayacaksınız değil mi?" dedi Axel korkuyla ve Elle'in koluna yapıştı. Vernon gözlerini kısıp sırıttı. "Planlarım arasında yok."

"Korkunç birisin!" diye bağırdı Axel ve çığlık atatak Elle'e daha çok yapıştı. Elle gözlerini devirdi ve "Saçmalamayı kes." dedi. "Ben seni korurum." Axel şirince sırıttı. "Korur musun gerçekten? Beni sevdiğini biliyordum!"

"Tamam cıvıma hemen. Yürü hadi." Onlara gülerek ikizlerin peşinden yürümeye başladım. Ormana doğru girdik ve sık ağaçların arasından yürüdük. "Of yürü yürü bitmiyor ya!" Axel söylenirken ona güldüm ve hızlıca sırtına atladım. "Oha!? Noluyo?!"

"Taşı beni biraz."

"Bana ne kızım, git Ash taşısın seni!"

"Niye ya?"

"Çünkü siz birbiriniz-"

"Tamam be iniyorum!" Sırtından inip suratımı astım. "Elle atlasa sırtına koşa koşa gidersin!"

"E herhalde? Elle Grey bu boru mu?"

"Yazıklar olsun sana Axel!" Ash yanıma geldi ve gülümsedi. "Gel, çık sırtıma o kadar çok istiyorsan." Kocaman gülümseyerek Ash'in sırtına atladım. Beni sıkıca tutup yürümeye devam etti. Axel'a bana pis pis sırıtıyordu. Amacı buydu çünkü...

Birkaç dakika daha yürüdükten sonra sonunda meclis dedikleri yere gelmiştik. Ağzım açık kalmıştı. Karşımızda tam anlamıyla bir şato vardı. Etrafı ağaçlarla çevriliydi, duvarların üzerinde sarmaşıklar vardı ve orta çağdan fırlamış gibi görünüyordu. "Çok güzel." dedim istemsizce. Veronica bana bakıp tebessüm etti ve ellerini deri ceketinin cebine soktu. "Değil mi? Haydi, gelin içeri geçelim." Vernon ve o önden içeri yürüdüler, bizde onları takip ettik. İçerisi tıpkı dışarısı gibi güzeldi. Yere kırmızı halı döşenmişti, tavanda loş aydınlatmalar vardı ve duvarlar koyu renkteydi. Bir sürü de tablo vardı ve oldukça güzel görünüyordu.

DurdurulamazWhere stories live. Discover now