あ Üç

65 4 1
                                    

Medya; Ash Grey
Sam Tinnesz & Yacht Money - Play With Fire

"Hepsi senin yüzünden!"
"Seni öldüreceğim Siya!"
"Koca bir aptaldan ibaretsin!"
"Senden nefret ediyorum!"

Gözlerimi kapattığımda birkaç damla yanaklarıma aktı. Geçmişim kapanmayan yaralarla doluydu. Bazen öyle bir kanıyorlardı ki kapamak imkansız oluyordu. Unutmak istiyordum ama beynim bunu imkansız kılıyordu. Ben ne kadar unutmaya çalışırsam o kadar hatırlıyordum ve her seferinde kalbime bir bıçak daha giriyordu. Saat gecenin üçüydü, sadece bir saat uyumuştum ve gözlerim uykusuzluktan şişmişti. Başımı pencereye yaslamış, hafif yağan yağmuru izliyordum. Düşüncelerim beynimi öyle bir buğulamıştı ki yağmurla birlikte akıp gidiyorlardı.

Keşke farklı bir hayatım olsaydı.

"Abla?" Saya'nın uykulu sesiyle kapıya doğru döndüm. Elinde oyuncak tavşanı ile oldukça yorgun bir şekilde bana bakıyordu. Hafifçe gülümseyerek yanına ilerledim. "Ne oldu?" Dudaklarını büzüp kollarını bana doladı. "Kabus gördüm, bu gece seninle uyuyabilir miyim?" Ona nasıl hayır diyebilirdim ki? Gülümsedim ve başımı salladım. Yorganın içine girdi ve tavşanına sarılarak bana doğru döndü. Hafifçe tebessüm ettim ve saçlarını okşadım.

"Sadece bir kabustu, korkma." Başını salladı ve gözlerini kapattı. Bende saçlarını okşamaya devam ettim. Bazen bir kardeşim olduğuna hâlâ inanamıyordum ama vardı işte, vardı ve hemen yanı başımda nefes alıyordu. Babam onu bizden alamamıştı.

Birkaç dakika sonra uykuya daldı. Gülümsedim ve saçlarından öptüm yavaşça. "Seni hep koruyacağım." diye fısıldadım. Amacım buydu benim, kardeşimi herkesten korumak. Bu bir zamana kadar mümkün olabilirdi ve ben o zamana kadar elimden gelenin en iyisini yapacaktım. Uzakta da olsam koruyacaktım onu.

Saya'ya doğru yaklaştım ve gözlerimi kapattım. Bebek kokusu hâlâ geçmemişti ve bu buruk bir şekilde gülümsememe neden oldu. O hâlâ bebekti benim için... Kardeşler arasındaki bağ her şeyden güçlüydü. Saya büyüdüğünde bunu daha iyi anlayacaktı. "İyi uykular..."

Uyuyacağımı düşünmüyordum ama Saya'nın varlığı ve kokusu mayıştırmıştı ve birkaç saat daha uyumuştum. Saya okula, annemde işe gittikten sonra kahvaltımı yaptım ve Ash'i beklemeye başladım. Dün olanlar olmamış gibi davranıyordum. Bazı şeyleri görmezlikten gelmek ruhum için daha iyi oluyordu. "Nerede kaldın?" diye mırıldanarak pencereye yaklaştım ama ondan bir iz yoktu. Kaşlarım çatıldı, kötü bir şey mi olmuştu yoksa? Neredeyse bir saat olmuştu ve hâlâ gelmemişti. Arama veya mesaj da yoktu. Daha fazla dayanamadım ve onu ben aradım. Telesekreter düştüğü zaman kalbim endişeyle çarpmaya başladı.

*Bitches*
Siya: Ash, neredesin? (15.40)
Siya: Bir saattir seni bekliyorum? (15.42)
Siya: Bir şey mi oldu? Neden kimse bana bir şey demiyor? (15.55)

Dudaklarımı ısırdım, kimse bir şey demiyordu ve panik duygum daha çok artmıştı. Daha fazla dayanamadım ve ceketimi alıp evden çıktım. Pekala, böyle hissetmem saçmaydı, belki de hepsi meşgüldü. Kendimi rahatlarak otele geldim. Merdivenleri çıkarken birinin ağlama sesi doldu kulaklarıma. "Elle?" dedim kaşlarımı çatarak.

"Axel?" Hep durduğumuz salona girdiğimde ağlayan bir Elle ile karşılaştım. Ash veya Axel ortalarda görünmüyordu. Saçlarımı kulağımın arkasına itip panikle Elle'e koştum. "İyi misin? Ne oldu?" Elle ellerini yüzünden çekti, gözleri ve burnu ağlamaktan kızarmıştı. "Neden geldin?" dedi çatallaşmış sesiyle. Kaşlarımı çattım. "Kimse bana bir şey demeyince endişelendim. Sana bakılınca haklı bir endişe bence. Neler oldu? Ash ve Axel nerede?"

DurdurulamazDonde viven las historias. Descúbrelo ahora