あ Yirmi

25 2 17
                                    

🎶 kaze fujii - shinunoga e-wa

SİYA

Yalnızdım. Hayatımın büyük bir kısmında ben hep yalnızdım. Bazen seviyordum yalnızlığı. Babam toplantılara gittiğinde elimde sıcak kahvemle sessizce televizyon izlemeyi seviyordum. Üsteki asker adayı olan çocuklar bana zorbalık yaptıklarında, odama saklanıp yalnız kalmayı seviyordum. Ama bazen, gece çöktüğünde, kafamdaki şeytanlar uyanıyorlardı. Sonra yalnız hissettiğim için ağlıyordum. Yalnız kalmakla yalnız hissetmenin ne kadar farklı olduğunu o gün öğrenmiştim. Şimdiyse keşke şu an yapayalnız olsaydım diyordum. Ellerim benden bağımsız ileriye doğru uzanıp doktoru elektrikle çarptığında şokla olduğum yerde donakalmıştım. "Aman Tanrım." diye mırıldandım hareketsiz bir şekilde yerde yatan doktora bakarak. Yuta elimden tuttuğunda yanlışlıkla onu da çarptım. "Ah!" dedi ardından gözlerime baktı. "Siya, hemen buradan gitmeliyiz."

"Özür dilerim..."

"Sorun değil. Hadi, gidelim." Üçümüz karanlık bir koridora girdiğimizde kalp atışlarım hızlanmaya başladı. "Neden burası olmak zorundaydı?" diye söylendim.

"Çünkü burası Dünya ve tek portal da burada. Başka bir yere çıkmamız imkânsızdı." Hâlâ elimi tuttuğunu fark ettiğimde yavaşça elimi kendime çektim. Bir saniyeliğine boşluğa bakıp yürümeye devam etti. "Ne yapacağız?" diye fısıldadı Axel. Derin bir nefes alıp verdim. "Babama veya herhangi bir askere yakalanmadan herkesi buradan alıp gideceğiz."

"O zaman ayrılalım. Daha hızlı oluruz." dedi Yuta, kaşlarımı çatarak ona baktım. "Sen bizimle hareket etmeyeceksin." Kaşlarını çatarak baktı bana. "Ne?" Omuzlarımı silktim. "Dünya'ya döndük Yuta, sen babamın askerisin. Unuttun mu? Artık sana güvenemem." Şaşkın bakışları üzerimdeyken ufak bir hareketle yere bayılıp kalmasına neden oldum. Axel büyümüş gözlerle bana bakarken "Ne?" dedim ona karşı. "O Yuta." Yerdeki bedenine bakıp başını salladı. "Evet, o Yuta."

Üs hep hatırladığım gibi korkunçtu. Korkuyordum ve çok gergindim. "Nerede bunlar?" diye fısıldadım hemen arkamdan gelen Axel'a. "En üst katta olabilirler. Baban bizi oraya kapatmıştı." Başımı salladım. "Tamam, en üst kata gidiyoruz." Yavaş ve sessiz adımlarla karanlık merdivenleri çıkmaya başladık. Akşam saatlerinde dönmemiz büyük şanstı. Bu saatlerde birkaç asker hariç herkes odasına çekilirdi.

Merdivenleri hızlı ve sessizce çıkarak en üst kata geldiğimizde etrafı kolaçan ettim. Kimse görünmüyordu. Odalardan birine girdim hemen. Kimse yoktu. Yandaki odaya yöneldiğim sırada, koridorun sonundan bir ses geldi. Hemen boş odaya saklandım. Axel da hemen peşimden gelmişti. İkimizde korkuyla birbirimizin gözlerine bakarken nefeslerimizi tuttuk. "Ne?" diye boğuk bir ses duydum. Çok yakından gelmişti. Gözlerimi yumdum.

Tanrım, lütfen bu gece için bize şans ver... "Ash ve Elle'i öldürdü mü?" Duyduğumuz bu cümle ile kan akışım durdu sanki. Kalbim atmayı kesti o an. Nefes alamadım. "Tamam, geliyorum." Adım sesleri uzaklaştığında tuttuğum gözyaşlarım yanaklarıma doğru süzülmeye başladı. Axel kolumdan tuttuğunda birbirimize baktık sadece. Tek kelime konuşamadık. Ne demek istemişti o asker? Yalan söylüyordu. Hayır, hepsi yalandı.

"Onu takip-" dedi Axel ve hıçkırdı. Aceleyle eliyle ağzını kapattığında başımı salladım. Ne demek istediğini anlamıştım. Axel'ın elinden tuttum güç almak için. O da benden güç almak istemiş olsa gerek elimi sıkıyordu. Hemen çıktık odadan ve yürümeye başladık. Yalancı askeri fark ettirmeden bir alt kata kadar takip etmiştik. "Pekâlâ," dedim titreyen sesimle. Axel'ın dolu dolu bakan kahve gözlerine baktım. "Sen burada bekle, kaçman gereken bir durumda sakın arkana bakma tamam mı? Kaç."

DurdurulamazWhere stories live. Discover now