あ On İki

23 2 6
                                    

🎶 AURORA - Murder Song

Siya

Ölüm evinizden birine uğradığında hayatın acımasız yüzünü görüyordunuz. Giden kişinin değerini daha çok anlıyor, onsuz kalmayı kabul edemiyordunuz. Gerçek gibi gelmiyordu. Sanki hiç gitmemiş gibiydi ve sanki bir yerden çıkıp gelecekmiş gibi... Raven böyle hissediyordu, onu anlıyordum. Yuki gittiğinde bende böyle hissetmiştim. Hayat acımasız değildi, hayatı acımasız yapan bizdik. "Selam canım." dedi Raven yüzündeki sırıtışla. Ash'in elini daha sıkı tuttum, Raven gelmişti, buradaydı, beni öldürmek istiyordu. "Raven..." Dudaklarım titredi, korku böyle bir şeydi.

"Biraz geciktim, kusura bakmayın. Kaldığımız yerden devam edelim mi?" Ellerini birbirine sürttü ve birkaç adım attı bize doğru. "Ölmediğini öğrendiğimde biraz bozuldum açıkçası. Daha fazla uğraşmama gerek kalmayacaktı ama sen ölmedin, buradasın, nefes alıyorsun. Hâlâ."

"Raven sen..." Karnına batan buzları görmüştüm, nasıl yaşıyordu? Sen nasıl yaşıyorsan o da yaşıyor işte Siya. "Siya..." dedi Raven ve ellerini arkasında birleştirip, gülümseyerek bana baktı. "Babanın hapse girdiğini duydum, onu suçüstü yakalatmış ve denek çocukları kurtarmışsın." Ellerim titriyordu, dişlerimi sıkarak yüzüne bakmaya devam ettim. Söyleyecekleri nereye varacak merak ediyordum. "Ama sence de sana çok basit gelmiyor mu? Neredeyse üç kez onu ihbar ettin ama her seferinde kurtulmayı başardı. O Albert Partridge, hep bir yolunu bulur. Sence de öyle değil mi?"

"Ne demek istiyorsun?" dedim titreyen sesimle. Soğuktan mı yoksa korkudan mı titriyordum bilmiyordum. Raven gülerek omuzlarını silkti. "Babanın bir planı var. İşin içinde Yuta da var, seni affetmediğine göre o da hâlâ düşmanın."

"Benden ne istiyorsun o zaman? Buraya babamın hâlâ bir planı olduğunu söylemeye gelmedin herhalde?"

"Basit." dedi omuzlarını silkerek. "Seni öldürürsem baban üzülecek ve intikamımı almış olacağım. Böylece dışarı çıkıp seni aramak zorunda olmayacak. Bir taşla iki kuş."

"Babam benim için üzülmez." dedim ve güldüm. Ash bakışlarını bana çevirdi ama ona bakamadım. "Yanılıyorsun Raven, hemde çok... Onun istediği, umursadığı ve uğruna savaşacağı tek şey güç. Başka bir şey değil. Onun gözünde ben bir askerim, ona hizmet eden ve onun için çalışan bir asker. Kızı değilim, ailesi değilim. Ben onun için bir yabancıyım. Eşyasından bir farkım yok."

"Her neyse." dedi, artık yüzünde de ciddi bir ifade vardı. "Kendi ayaklarınla buraya mı gelirsin yoksa zor mu kullanmam gerekecek?" Derin bir nefes alıp Ash'in yeşil gözlerine baktım. Korkuyla bakıyordu bana. Elim yanağına uzandı ve yavaşça dokundum ona. Ardından gülümsedim ve "Burada kal." dedim. Raven'a doğru bir adım attığımda sıkıca bileğimden yakaladı. "Hayır." dedi fısıldayarak. "Ona gidemezsin."

"Ash... Başka çarem yok. Onun karşısında şansımız yok."

"Olmak zorunda. Gidemezsin Siya." Dolu gözlerimi ona çevirdim. Gözleri kızarmıştı. "Yapma." dedim kısık sesimle ve bileğimi kendime çektim. "Siya'nın ölmesi neyi değiştirecek?!" diye bağırdı birden, Raven'a doğru. İrkilerek ona baktım. Öfkeliydi ve gözleri turuncuya çalıyordu. Gücünü kullanmak üzereydi.
"Cana can." dedi Raven omuzlarını silkerek. Ash ellerini yumruk yapıp bana kısa bir bakış attı ve tekrar Raven'a baktı. "Siya'yı bırak o halde. Onun yerine beni öldür."

"Ash, saçmalama." dedim panikle ve koluna yapıştım. "Bu benim geçmişim, benim savaşım. Kendini böyle ortaya atamazsın!"

"Atacağım ve atıyorum." dedi bana dönüp. Ellerimi kolundan çekti ve gülümsemeye çalıştı. "Arkadaşlar birbirleri için fedakarlık yaparlar, değil mi? Bırak yaşamanı sağlayayım. Senin bir hayatın olmalı Siya, benim çalınan hayatımı kimse geri veremez."

DurdurulamazWhere stories live. Discover now