•32• Karşı Saftaki Ajan

244 28 16
                                    

"Öldüğüne inanıyor musun?" Dedi Abraxas lorduna dönerek. Karanlık tarafta bulunan hiç kimse bunun gerçek oluşuna mana veremiyordu.

"Elbette hayır." Dedi Tom Riddle elinde ki kalemi çevirerek. Çalışma masasında büyük bir özgüvenle oturarak karşısındaki adamı dinliyor ve alayla sırıtıyordu, Rachel'ı şah damarından daha iyi tanıyordu ve ölmediğine yemin edebilirdi. "Rachel her şey olabilir, bir hırsız, bir katil, bir casus veya bir melek... ama intihar eden bir zavallı? Hah! Asla. Bahse varım bir yerlerde beni bitirme planları yapıyordur."

"Ya gerçekten öldüyse?" Dedi Abraxas. O da Rachel'ın ölmesine olasılık vermiyordu ama bu ihtimali de unutmamak lazımdı. "Sonuçta o güç için yaşayan biriydi. Size aşık olsa dahi gücünü kaybetti, her şeyini kaybeden biri... Beklenmedik şeyler yapabilir lordum, bilirsiniz."

"Böyle bir şey imkansız." Tom buz gibi sesiyle cevap verdi. Rachel'ın ölmüş olmasına olasılık dahi vermiyordu.

"Onu hala seviyor musunuz?" Abraxas lordunun umursamaz bir cevap vereceğini sanmıştı fakat aldığı sinirli cevap onu şaşırtmıştı.

"Kes sesini!" Abraxas lordunun bu çıkışıyla telaşla odadan çıktı. Tom yüzleşmek istemediği bu gerçekle baş başa kalmıştı.

Rachel'a hala aşıktı. Hem de her şeyden çok. Onun ölmüş olması... Böyle bir şeyi düşünmek dahi istemiyordu.

Eliyle başını ovdu, çekmeceden bir kaç belge çıkardı ve onları incelemeye başladı. Sinirleri bozulunca çalışmak, hatta bayılana kadar çalışmak gibi bir huyu söz konusuydu.

2 yıl sonra, 21 Ekim 1945.

Rachel cübbesini düzeltti ve sınıftaki öğrencilerin boşalmasını izledi.

"Profesör Rosense!" Dedi öğrencilerden birisi.
Begonia Rosense... Ne kadar zavallı bir kadındı. Bazen Rachel onun ömrü boyunca hiç sevilme hissini tatmadan ölmesine acıyordu, hoş çokta takmamıştı, onun hayatını ikinci kere düşünmeden çalmıştı.

"Dinliyorum?" Dedi Rachel kibarca gülümseyerek. Yaşlı bir kadın gibi görünüyordu. Yaşlı, güler yüzlü ve anacan. Bu yüzden çoğu öğrenci onunla sohbet etmek için yanına uğruyordu. Sadece öğreci değil profesörlerlede arası iyiydi. Dumbledore ile özellikle çok yakındı. Onu en yakınında tutuyordu. Dumbledore'un hakkında çok şey biliyordu ve yanında tutarak bilgisine bilgi eklemekten kaçınmamıştı.

Onun bir şeyleri anladığını biliyordu ama kanıtlayamazdı. Rachel dersine çok iyi çalışmıştı...

"Sizinle bir konu hakkında konuşmak istiyordum..." Dedi. Rachel kızı hafifçe süzdü, Slytherin bir öğrenciydi. Rachel onu tanıyordu. O mezun olurken kendinden alt sınıf olduğu için birkaç kez konuşmuşlardı, mürit bulmak için herkesi zamanında yakından incelemişti.

"Sorun nedir tatlım?" Sandalyeye oturdu ve ayakta duran öğrenciye çevirdi tüm odağını. Elizabeth Parkinson... Zavallı bir safkandı. Ailesinin sözünden çıkmazdı. Bahse girebilirdi ki kocasını bile kendi seçmeyecekti.

Kimse Rachel MacMillan gibi olamazdı, o hayata bir kez gelmişti. O biraz ironik olsa da -çünkü fiziken ölmüştü- hala ruhen yaşıyordu.
Ataerkil düzende erkekleri yok sayan nadide kadınlardandı.

"Karanlık tarafa katılmak zorundayım ama istemiyorum..." Fısıltıyla konuşmuştu. "Ben savaşa giremem, insan öldüremem."

"Oh! Aman tanrım." Rachel onu kötülükten uzak tutacakmış gibi davranacak ama onu içten içe karanlık tarafa geçmesi için ikna edecekti.

Plana sadık kalmak onun en temel ilkesiydi.

Tom onu başka bir kıtaya sürse bile nafileydi! O asla ihanet etmezdi. O karanlık tarafa aitti.
Amacı sadece Tom Riddle'ı süründürmekti.
Bir şeytana aşık olmak elbette kolay değildi.

"Ne yapacağım profesör? Bu zamana kadar bana yardım ettiniz, yine edin. Yalvarırım!" Elizabeth çaresiz duruyordu.

"Elbette tatlım. Sakin olmalısın, bu tam bir trajedi! Ailen yüzünden katılmak zorundasın sanırım, bu durum son zamanlarda o kadar arttı ki... ama merak etme, bana yardım için gelen herkese yardım ettim. Ailene karşı gelme şansın var mı?"

"Bilemiyorum. Var elbette ama aileden atılabilirim. Bunu istemiyorum!"

"Aileden atılmak istemiyorsan, Kahraman olabilirsin meleğim! Bunu yapan başka öğrenciler de var. Sandığın kadar zor da değil üstelik! Çok daha kolay." Rachel kendinden emin, bir o kadar da sevimli yaşlı kadın rolünü iyi oynuyordu.

"Nasıl profesör?"

"Ajanlık yap. Karanlık taraftan bilgi al ve sonra bunu Dumbledore'a söyle. Tabii ilk başta onunla konuş." Rachel kıza kısa bir an acıdı.

Yüksek ihtimalle Azkaban'a atılacaktı. Hedefi Dumbledore'u ortadan kaldırmaktı, eh bahsettiği bu planı sadece o bilecekti doğal olarak Elizabeth'i sadece o ve Dumbledore kurtarabilirdi. Rachel bununla uğraşmayacağı için kızın ilk iş ordudan atılmasını sağlayacak ve Azkaban'a yollayacaktı.

Tom Riddle'ın onu geri isteyeceğine hiç olmadığı kadar emindi.

"Bu, mantıklı. Profesör Dumbledore ile konuşacağım, çok sağolun..." Elizabeth minnet duyarak kadına bakıyordu. O kesinlikle melek olmalıydı.

"Oh, bunu benden duyduğunu deme olur mu? Beni sizi örgütlemekle suçlar. Kovulmamı ve beş kuruşsuz kalmamı istemezsin, öyle değil mi tatlım?"

"Elbette. Bu tamamen benim kendi fikrim!" Kız haylazca sırıttı ve profesörüne sıkıca sarıldı. Rachel ona aynı sıcaklıkta karşılık verdi, sonrasında da yolcu etti.

"Aptal sinsi veletler..." Söylene söylene masasını topladı. Sınıftan çıkar çıkmaz adımlarını Dumbledore'un odasına yöneltti.

"Merhaba!" Neşeyle yaşlı adama döndü.

"Oh, selam Begonia... Nasılsın?" Yaşlı adam sandalyesine oturdu ve gelen kadına döndü. Onun bir şeyler çevirdiğini düşünüyordu, çok kusursuz biriydi. Tam bir profesördü, hiç günahı yokmuş gibiydi... Bunda bir iş olmalı diye düşünüyordu. Eski okulundan boşu boşuna atılmış olduğu yalanına herkes inanıyordu.

Eski okulunda öğrencilere zorbalık yaptığı biliniyordu ama bu okulda herkes ona bayılıyordu! Birdenbire kimse bu kadar değişmezdi.

Ona bunu sorduğunda kötü hatalar yaptığını, bundan pişman  olduğunu söylüyordu. Çok özlü iksirden şüphelenmişti elbette ama bu olasılıksızdı ona göre. Yaşadığı tüm olayları en ince detayına kadar bilmesini başka yolu yoktu...

Kanıtı olmadığı için, ona arkadaşlık ediyordu el mecbur.

"İyiyim, siz?"

"Ben de iyiyim. Küçük çocuklarla uğraşmak... bilirsiniz, biraz yorucudur." Dumbledore gülerek cevapladı kadını.

"Bilmez miyim! Bir de şu lanet karanlık taraf çıktı. Herkes delirmiş!"

"Ah... Bu işin büyüyeceğine eminim."

"Saçmalamayın! Şanlı bakanlığımız bunun önüne geçecektir. Siz güvenmiyor musunuz yoksa?"

"Güveniyorum... Güveniyorum ama güven yetmez bazen çok sevgili dostum. Hiçbir şey kalıcı değildir, durum ne kadar iyi olursa olsun -veya kötü- her şey değişir. Tek bir hataya bakar..."

"Oh, anlıyorum." Rachel üzgünce başını eğdi. "Siz... Şu lord denen öğrenciden böyle bir hamle bekliyor muydunuz?"

"Aslında evet. Onu uyarmayı denedim ama bir şeyi kafasına koymuştu anlaşılan. Onu sarsan şey bence ailesi de değildi, bir sevgilisi vardı... Onun ölümü onu bu kadar vahşi yaptı bana kalırsa. O kızın onu değiştireceğine inanmıştım." Dumbledore kadının ağzını aramayı düşünüyordu. Belki bir açık verebilirdi, öğrencilerin hayatını riske atamazdı.

"Ah, şu sonradan safkan olduğu anlaşılan kız mı? Onu duymuştum... Değişik bir kızmış."

"Onu hırsı bitirdi. Güç istemeseydi şu an çok başarılı yerlere gelebilirdi. Kader işte!"

Konuşma bu şekilde sürdü gitti... Tabii Dumbledore onu bekleyen hazin ve korkunç sondan, ihanetten ve dahasından haberdar değildi...

Power - T.M.RWhere stories live. Discover now