YİRMİ İKİNCİ BÖLÜM

En başından başla
                                    

Gecenin karanlığı yoğunlaşırken Edward telaşla Charles'ın odasına girdi. Gözleri ona dönmeden hemen kardeşinin bedenine kilitlendi. Verdiği nefesi titrerken hemen kadının yanına ilerledi.

"Bu nasıl oldu?" diye sordu adama bakmadan. Gözleri kadının yüzünde geziniyordu. Kardeşine bu kadar düşkün olduğunu tahmin etmemişti dük ama şimdi adamın gözlerindeki endişeyi görebiliyordu.

"Merdivenlerden düştüğünü söylediler. Olayı gören kimse yok," derken yüzünü ifadesiz tutmaya çalıştı. Sebastian'ı kendisinden başka kimse cezalandıramazdı. Onun ölümü ellerinden olacaktı. Kadının bu hale gelmesinin sebebi ise aslında kendisiydi. Suçluluk duygusu bir bataklık gibi onu kendi içine çekerken Helena'yı nişanlısı olarak göstermemesi gerektiğini kendine söylüyordu.

Edward yatağın kenarına oturup o gelmeden önce Charles'in tuttuğu eli avuçlarına aldı. Bir an için kız kardeşinin parmaklarına ve ince bileklerine baktı. Onun sağlıklı görünmediğini düşünmüş olacak yüzü kül gibi oldu. Kız kardeşiyle aynı renge sahip gözleri yaşla parladı.

"O benim tek ailem. Bunca zaman nasıl oldu da bunu göremedim," derken sesi boğuk çıkıyordu. Kelimeleri duygu yüklüydü. Kız kardeşinin uyanması için her şeyi yapabilirmiş gibi görünüyordu. Yine de Charles ona kadının başına gelenlerden bahsetmeyecekti. Kaza olarak bilmesi en iyisi olacaktı.

Edward bir süre daha yanlarında kaldı ama sonunda dükün ona dinlenmesi konusunda ısrar etmesiyle kendi odasına geçti. Dük yatağının yanına çektiği koltukta gün aydınlanana kadar kadınla konuştu, saçlarını okşadı ve ona geri dönmesi için vaatler fısıldadı. Kadının bir daha yanından ayrılmasına izin vermeyecekti.

Bir daha asla.

***

Karanlıkla artık dost olmuştuk.

Karanlıktan korkmuyordum. Kendi zamanımda uyanmaktan korkuyordum. Gözlerimi açtığımda görmek istediğim adamı değil de nefret ettiğim adamı görmekten korkuyordum.

Ben bu aşamaya nasıl gelmiştim?

Geri dönmek ve beni kandıran insanlarla karşılaşmak istemiyordum ama asıl istemememin sebebi düktü.

Ondan gerçekten hoşlanıyordum ve beraber olmanın nasıl bir duygu olduğunu merak ediyordum. Aramızdakilerini sahte olarak görebilirdi ama ben öyle hissetmiyordum. En azından aramızda olanlar bir sonuca varana kadar yanında kalmak istiyordum. Biliyorum mantıksız düşünüyorum ama mantıklı düşündüğümde neler olduğunu da biliyordum.

Karanlıkta olmama rağmen bip seslerini ve ara ara yanımda olanların konuşmasını duyabiliyordum. Bazen deniz dalgası gibi bir dalga beni alıyor bilinçsizliğe sürüklüyor bazen de kıyıya bırakıyordu.

İşte o zaman konuşmaları duyuyordum.

Bir keresinde Edward'ın sesini duymuştum. Bana uyanmamı söylüyor, her şeyin artık farklı olacağını bir dua gibi durmadan tekrarlıyordu. Edward'ı ne kadar duyduğuma sevinsem de başka birinin sesini de duymak istiyordum .

Bazen de hayatımdan tamamen çıkmasını dilediğim adamın konuşmasını duyuyordum. Bir keresinde Ceren'in ona kızdığını duydum.

"Senin burada olmaya hakkın yok," diye bağırdığında arkadaşımın kendisini benim yerime koyarak davrandığını anlayabiliyordum. Ceren her ne kadar ilk elden ihaneti tatmış olmasa da o da benim yanımda kalmayı seçerek iki çocukluk arkadaşından olmuştu.

"Bana bunu yapma," diyen Emre Mert'in sesi yorgun geliyordu. Sanki başımdan bir an olsun ayrılmamış gibi. Bu davranışı kalbimin atışını hızlandırmaktan çok midemin bulanmasına neden olmuştu. Acaba benim yanımda kalarak nişanlısına nasıl bir açıklama yapıyordu?

Ceren bu sefer tıslayarak konuştu. "Sana ne yapıyorum? İhanetini bilmeyen ailesine senin ne halt ettiğini söylesem sence burada bırakırlar mı seni? Zaten çocuklarının başına gelenden dolayı üzgünler ben onlara gerçekleri anlatmadan defol."

"Kimse beni buradan alamaz," derken Emre Mert'i hiç duymadığım kadar kendinden emin konuşurken duyuyordum. Gereksiz zamanlarda doğru olanı yapmak gibi huyu vardı. Charles ile tanıştıktan sonra Emre Mert bir erkekten çok çocuk gibi geliyordu.

Geri dönüş yolunu bir bulabilseydim kesinlikle giderdim.

Ceren derin bir nefes aldı. "Sibel'i de getirdin mi? Bana öyle boş boş bakma hamile bıraktığın nişanlından bahsediyorum."

"Ben-ben bir hata yaptım." Emre Mert'in sesi titriyordu. Onun hatasını anlamasını ummuş, hatta geri dönmesini istemiştim. Bu onun en yakın arkadaşımı hamile bıraktığını öğrenene kadardı. İnsan aşk diye başka duygulara sarılıp kendi karakterinden olabiliyor, hatasını anladığında ise çok geç oluyordu.

"Çok geç," dedi Ceren sanki benim düşüncelerimi duymuş gibi. "En yakın arkadaşımızı hamile bırakırken aklın neredeyse yine oraya git Emre Mert istenmiyorsun."

Ceren'in sinirini biliyordum. Eğer Emre Mert bir an önce gitmezse neler yapabileceğininde farkındaydım. Bundan şikayetçi olmazdım ama onları dinledikçe asıl olmak istediğim yere dönmeyeceğimden endişeleniyordum.

"Uyanacak ve beni affetmesi için elimden geleni yapacağım."

"Seni asla affetmeyecek."

Bir süre sessizlik oldu. "Ben Eda'nın kıymetini bilemedim. Sadece onun sıradan ve sıkıcı birine dönüştüğünü sandım ama asıl öyle olan bendim."

Ceren'in ayak seslerini ve ardından sağlam bir tokadın sesini duydum. "Senin şerefsiz olduğunu biliyordum ama bu kadar aptal olduğunun farkında değildim. Git buradan Emre Mert ve dua et bu kız uyansın yoksa hem senin hem de nişanlın olacak sürtüğün belası olurum."

Daha fazlasını dinlemek istemiyordum. Eskiden kaçındığım karanlığa yeniden sarındım. Beni sürüklemesine izin verirken bu sefer istediğim yere beni götürmesini diliyordum.

"Ne zaman uyanacaksın?"

Bu ses, duymak istediğim sesti. Charles'ın sesine tutunmaya çalıştım. Gitmek istemiyordum. Sahtede olsa nişanlım olarak başımda olması beni mutlu hissettirmişti. Bedenimdeki baskıyı hissettiğimde elimi tuttuğunu anladım.

"Beni bırakıp gitmeni istemiyorum."

Buradayım.

Ne kadar konuşmak ve hareket etmek istesem de sesim çıkmıyor, parmağım bile hareket etmiyordu. Charles yanımdayken ona Sebastian'ın yaptıklarından bahsetmek istiyordum.

"Uyandığında seni bir daha yanımdan ayırmayacağım. Seni öyle mutlu edeceğim ki geçmişinde ne kadar kötü anı varsa hepsini unutacaksın."

Dükün söyledikleri içimden elektrik dalgalarının geçmesine neden oluyordu. Onun bunları söylemediğini bir an zihnimin bana oyun oynadığını düşündüm. Doğru bir insan tarafından sevilmeyi o kadar çok istiyordum ki zihnim bunları bana gösteriyordu.

Gerçek olmasını diliyordum.

Gerçek olması için dua ediyordum.

"Biliyorum," dedi dükün boğuk sesi. "Birine karşı böyle duygular hissetmek için çok erken ama kendime hakim olamıyorum." Son kelimesinden sonra derin bir iç çekti. "Seni hayatım boyunca birkaç kere gördükten sonra birden duygularımın olmasını bende anlamlandıramıyorum."

Onunda aklı benimki gibi karışıktı. Falcı bu yüzden mi beni buraya göndermişti. Helena düke hiç bakmayıp hep William'ın peşinden koştuğu için mi? Böylece gerçek aşka sırtımı dönerek hata mı etmiştim?

Öyleyse bu hayatımdaki ben oldukça aptaldı, bir gençten beklenildiği kadar.

"Bana geri dön."

Bende ona dönmek istiyordum. Karanlığın içinde şekil bulmaya çalışırken ne olursa olsun ona geri dönmeye niyetliydim. Artık hayatımı kendim için yaşayacaktım. 

Dük ile Beş ÇayıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin