6. "Safkan ailesi"

Start from the beginning
                                    

“Ömer Ali söz verdimi tutar bacım. İçin rahat olsun” dedi kapıya vararak. 

“O zaman ben gideyim. Yarın..” 

“Nereye?” diye sordu hemen Hasan “Bacım affedersin karışıyormuş gibi olacam ama seni zaten kız başına yalnız bırakmayız. Hele hele artık yüzünü gördükten sonra… Asla! Melike bacım sana yukarı da misafir odalarından birini hazırlar. Hem zaten Ömer Ali’nin seni bırakacağını pek sanmıyorum..” son sözlerini mırıldanacak söylemişti Hasan sonra da odadan çıktı.

Hatice örtüsünü tekrar takarak o da odayı terk etti. Yemek masasına vardığında Ömer Ali’yi göremedi. Demek adam yemeğe inmemişti. 

Hasibe hanım “Hasan oğlum Ömer’im nerede?” diye sordu. O sırada Melike Hatice’nin koluna girerek masaya oturttu. Önüne Rize’ye has aşotu çorbası ve kadayıf dolmasından küçük bir tabak hazırladı. 

Hasan boş sandalyelerden birine geçerek “Sanırım bir sigara yakmaya çıktı Hasibe anam” dedi dolmalardan birini ağzına atarak. 

“Uyyyy niyekine? Ne oliy? Gene neye içerlendi uşağım da!” Hasibe hanımın ağır Karadenizli şifesi Hatice’nin hoşuna gitmişti. Kadında tuhaf bir sevimlilik vardı aslında. 

Melike “Canım ye lütfen yemeğini. Eğer rahatsız olacaksan… mutfakta yiyebilirsin..” diye teklifte bulundu o sırada. 

Hatice gülümseyerek “Yok sorun değil. Sağ olun. Çok teşekkür ederim” diyerek daha fazla mahçup olmamak için örtüsünü ayırdı yüzünden. 

Hasan ilk şoku az önce yaşamıştı. Artık rahattı. Zeytinlerini ağzına dizerken Hasibe ananın tepkisini izliyordu. Acaba videoyaya mı çekse?

Hasibe hanım o sırada tekrar dillenecekti ki birden dondu kaldı. Karşısında güzeller güzeli bir melek oturuyordu. Yavaşça “Afiyet olsun. Ellerinize sağlık kim yaptıysa çok güzel olmuş” diye çorbasından yudumluyordu. 

Melike hayretle kıza bakarken ağzı açık kalmıştı. Küçük oğlu Mustafa daha altı yaşındaydı ancak o bile “Anne bu kız melek mi?” diye sormuştu. 

Hasan gülmeden edemedi. Yanında oturan genç adam Hasan’a yaklaşarak “Ağabey ne oluy da? Bu kız da kim?” diye şaşkınlıkla sordu. 

Hasan yanındaki adama bakarak “Valla Fırat ne desem bilemedim. Galiba bu kız Ömer Ali’nin müstakbel karısı oluyor” deyince kulakları anten çanakları gibi çalışmakta olan Hasibe hanım “Uuuuiiiyyyy ne diysin da!” diye sevinçle yerinden sıçradı “Bu güzel kız gelinim mi oliy?” 

“Yok artık!” Melike hayretle kalakalmıştı. 

Daha ne olduğunu anlayamayan Hatice’ye birden yaşlı kadın gelip sarılmıştı. Oturduğu sandalye de yüzünü avuçlayan yaşlı kadın durmadan sevinçe konuşuyordu. 

“Oy oy oy!!! Şu güzelliğe bak! Rabbim özenmişte yaratmış! Seni gökte ararken ben yerde buldum desene güzel yavrum! Ah benim güzel gelinim! Sen ne kadar da güzelsin böyle! Desene ilk başta ben Ömer Ali’nin sevdaluğuyum diye!” 

Hasan içinden işler baya karışacak diye bıyık altından gülüyordu. Diğer yanında oturan yaşlı adam genç adama bakarak “Hasan oğlum ne diysin sen? Bu kız gerçekten de Ömer Ali’nin sevdalığımıdır?” diye sordu. 

Hasan “Tahir amcam aslında olaylar tam olarak şöyle…” derken salona Ömer Ali girdi. Bu yüzden susmayı tercih etti. 

“Ana neler oluyor?” diye salona girdiği an annesinin halini gören Ömer Ali biraz sertçe konuşmuştu. Hasan gene dilini tutamamış gibiydi “Ne edersin böyle ana?” 

Hasibe hanım sevinçle oğluna taraf döndü “Oğlum sevdiğin varsa neden söylemiyorsun da? Ben onca yere umut vermezdim! Bana güzellerin en güzelini gelin olarak getireceksin niye beni yoruyon uşağım!” 

“Hasbünallah!” Genç adam homurdana homurdana masaya geçti. Kardeşi yemeğini koyarken “Yok öyle bir şey ana!” dedi. 

Melike hemen merakla “Yani bu kızla ilişkin yok mu gerçekten..?” diye sordu.

“Oğlum o zaman Hasan ne der? Müstakbel eşin dedi? Bu kızı oyalıyor musun yoksa sen?” diye Hasibe hanım neredeyse öfkeyle öne atılmıştı. 

“Evlen miyin mi şimdi yeğenim?” diye de amcası sormuştu araya girerek. 

Küçük yeğeni ise “Amca sen evlenmezsem ben evlenirim!” diyordu. 

Hasan ve Fırat ise sadece bıyık altından gülüyordu. 

Hasan’ın eşi ve Hatice ise konuşmaları takip etmeye çalışıyordu. 

“Haydaaa! Bir durun hele ya! Teker teker gelin da!” Ömer Ali sonunda biraz yüksek sesle konuşanları durdurmuştu “Öncelikle yarın Erzurum’a gidiyorum!” 

“Neden?” Bunu soran elbette annesiydi. 

“Hatice’nin babası Muzaffer beyi haksız yere tutuklamışlar. Yarın bu işi halletmem lazım.” 

“Hiyyy!” dedi Hasibe hanım “Kurtar uşağım kurtar. Gelinimin babası hapiste dedirtmem ben etrafa!”

Ömer Ali içinden anam hangi ara bu kızı gelini olarak benimsedi acaba diye düşünmeden edemedi. 

“Sonra ne zaman evleniyorsunuz? Düğün tarihi aldınız mı? Önce istemeye gitmeliyiz da!” Hasibe hanım genç kızın yanındaki boş sandalyeye geçerek “Sen Erzurumlusun değil mi güzel kızım?” diye sordu “Baban bir kurtulsun seni istemeye gideriz hemen!” 

“Anan doğru söyler yeğenim! Usulüne göre, ailemize göre yakışır bir düğün yapmalıyız!” İşe şimdi Tahir Beyde katılmıştı konuşmaya. 

Hatice’nin gözleri büyüdü. Neler oluyordu böyle? Resmen aile fertleri bu evlilik olayını ciddiye almıştılar. Çaresizce Ömer Ali’ye baktı.

Adam yüzünü ovalayarak “Yarın!” dedi sertçe “Lütfen bu konuyu yarın konuşalım. Şu an tek derdim şu kahrolası aç karnımı doyurmak olsun! Sonra Erzurum sonra da hapiste suçsuz yatan Muzaffer bey olsun. Kalan işler de sonra! Lütfen!” 

Son uyarıdan sonra kimse ses edememişti. Ömer Ali’nin iyi bir insan olduğunu herkes bilirdi elbet ancak gene de kimse onun deli damarıyla oynamak istemezdi.

Bir tek seni sevdimWhere stories live. Discover now