ON SEKİZİNCİ BÖLÜM

Start from the beginning
                                    

Çayından bir yudum alırken gözleri Helena'daydı. Kadının kısa sürede yanında olduğunu biliyordu ama onun her zaman yanında olmasını istiyordu. Böyle daha iyi hissedeceğini biliyordu.

Kadının yüz hatları narin, parlak saçları yumuşak görünüyordu. Saçlarının arasına parmaklarının gezindiği zamanı hatırladı. Çay fincanını tutan parmaklarının karıncalandığını hissettim. Yeniden kadına dokunmak istiyordu. Kadının teni, kokusu, dudaklarından çıkan her bir ses onu sanki başka diyarlara götürüyordu.

Kadının görüntüsü her zaman aynıydı. Daha önce fazla vakit geçirmese de birkaç kere onu gördüğü zamanları hatırlıyordu. Burun kemerinin üzerine dağılan çilleri başka bir kadında bayağı görünürken kadında karşı konulmaz bir etki yaratıyordu. Ona bir an bakıp geçen kişi güzelliğinin derinliğini anlamazdı. Şimdi ise ona kimsenin uzun uzun bakmasını istemiyordu. O kendisine aitti. Kadınla geçireceği geceleri sabırsızlıkla bekliyordu.

***

Dük mektuba öyle dikkatli bakıyordu ki gittiğimin farkında mıydı emin değildim. Ardından yemek salonuna gelmiş Edward'ı tek görünce tabağımı yumurta, sosis ve tavuklu börekle doldurarak karşısına oturdum.

"Günaydın," dedim uşak çay doldurmak için öne çıkınca arkama yaslandım.

Edward okuduğu gazeteyi kenara bırakarak bana baktı. "Sanırım dışarı çıktın."

Ona dük ile olanları anlatmalı mıydım emin değildim. Bir anlaşma yapmıştık ve bu anlaşmaya göre nişanlı gibi davranmamız gerekecekti. Dük acaba abimden ne zaman izin alacaktı? O konuşana kadar Edward'a karşı temkinli olmaya karar verdim.

"Sabah bir yere gittim," dedim sıcak çaya süt eklenmesine engel olarak. Sütlü çayda güzeldi ama biraz sadece içmekten zarar gelmezdi. Bazen kendi kahvaltılarımızı hatta annemin demlediği koyu çayı özlüyordum.

Edward geçiştirerek verdiğim cevaba karşılık bir şey söylemedi. Çayını ağır ağır yudumlarken görüştüğü kadının nerede olduğunu sormak istedim ama vazgeçtim. Kahvaltıma odaklanarak karnımı doyurdum. Eden Park'a geri dönünce zengin kahvaltılardan uzak kalacağımı biliyordum. Acaba Londra'ya gidemeyince dük nasıl davranacaktı.

"Dük ile seni konuşurken gördüm. Aranız iyi mi?" diye sordu sessizce.

Başımı tabaktan kaldırıp abime baktım. Bir süre birbirimize baktık. Buruk bir gülümsemeyle konuştum. "Dük oldukça kibar bir adam. Beni de diğer misafirler gibi önemsiyor."

Edward başını salladı. "Bence o çok akıllı bir adam. Evliliğini yaparken yatırımları gibi dikkatli olacağına eminim," diye görüşünü bildirdi.

Evlilikte bir yatırım olarak görünüyordu tabi. Sonuçta kadın seçmek önemliydi. Aşk değildi seçimde önemli olan para ve konum daha öncelikliydi. Sonuç olarak bende olmayan her şeydi.

"Eminim evleneceği kadın oldukça zengin olacaktır," dedim sosisleri küçük parçalara ayırırken. Bakışlarımı tabağımda tutuyordum ki gözlerimdeki bakıştan ne düşündüğümü anlamasın.

"Keşke sana daha iyi bir hayat verebilseydim," diye hüzünle ekledi Edward. Dudaklarındaki buruk gülümsemeyle bakışlarını çay fincanına indirdi.

Kaşlarım çatıldı. Onu rahatlatmak sorun olmadığını söylemek istedim. Yaşadığımız hayat onun suçu değildi. Babalarının suçuydu. Edward toparlanmak için elinden geleni yapıyordu. Onu rahatlatmak adına konuşmak istediğimde odanın havasındaki değişimi fark ettim. Bakışlarım yemek salonunun kapısına çevirdiğimde dükü gördüm. Sanki sabah onunla beraber değilmişim gibi kalbim heyecanla çarpıyordu.

Dük ile Beş ÇayıWhere stories live. Discover now