ON İKİNCİ BÖLÜM

Start from the beginning
                                    

Ayaklarımı sürüyerek de olsa onun yanına gittim. Kadının saçları terlemiş birbirine yapışmıştı. Kesif kokusundan bebeğinin başında zorlu bir gece geçirdiği anlaşılıyordu. Uzanıp omzuna dokunduğumda irkilerek elimden kaçındı. Ardına kadar açtığı gözlerini bana dikti.

"Bebeğim iyi," dedi sanki ben aksini söylemişim gibi. Ona daha da sıkı sarıldı. Kadını girdiği buhrandan çıkarmazsam ona muhtaç olan çocuklar zor günler yaşayacaktı. Bu yüzden kadınla konuşmadan önce çocuklara döndüm.

"Sizler dışarı çıkıp bahçeyle ilgilenir misiniz? Ben annenizin yanında kalacağım," dedim. Çocuklar beni sorgulamadan kulübeden çıktı. Sonunda derin bir nefes aldığımda odanın kokusu genzimi yaktı. Kadının bebeği saran koluna uzandım.

"Artık daha iyi bir yerde," dedim fısıltıyla. "Senin kolların kadar sıcak bir yerde. Gitmesine izin ver," derken sesim titriyor, gözlerimden sıcak göz yaşları akıyordu.

Kadın cevap olarak başını hızla salladı. Saçları tel tel olmuş, onu aklı yerinde değilmiş gibi gösteriyordu.

"Jane," dedim kadının ismini söyleyerek dikkatini bana vermesini umuyordum. "Biliyorum katlanması zor ama Rose artık yaşamıyor. Diğer çocuklarını korkutuyorsun. Sana ihtiyaçları var."

Çocuklarından bahsetmem bir an için kendisine gelmesini sağladı. Sallanmayı kesti ama bebeğine sıkıca sarılmaya devam etti. "Gece ateşi çıkmış," dedi zor duyulan bir sesle. Hala konulunu tutarken ona yaklaştım. "Sabah uyandığımda beşiğine gidene kadar anlamadım, anlamadım," diye tekrarladı hıçkırarak. Göz yaşları o kadar hızla akıyordu ki sanki gözlerinden çenesine doğru bir çizgi çekilmiş gibiydi. Durmaksızın devam eden bir çizgi.

"Bedenine dokunduğumda sıcak değildi ama tırnaklarının morardığını görünce ateşinin içten olduğunu anladım." Başını eğdiğinde yaşlar bebeğin kundağına düşmeye, küçük kara lekeler bırakmaya başladı. Onunla birlikte bende ağlıyordum. Onu dinlemekten başka ne yapabilirdim?

"Kasabadaki doktora ulaşmak istedik ama o başka bir kasabaya hasta ziyaretine gitmişti. Son çare düke gitmek istedik."

Kadın konuştukça kendine geliyor gibiydi ama hala bebeğini sıkıca tutuyordu. Onu kollarından nasıl alacağımı düşünüyordum. Rose'u en son kucağıma aldığımda neşe saçıyor, yanakları sağlıkla parlıyordu.

"Jane, onu bırakmalısın," dedim sesimi sakin tutmaya çalışarak. "Zor olduğunu biliyorum. Bunu yapmak zorundasın."

Jane hıçkırarak başını sallarken kolları gevşedi ve Rose'un cansız bedeni kollarımın arasında düştü. Jane yürek parçalayacak kadar acıyla hıçkırırken ben olduğum yerde, kollarımda bebeğin bedeniyle titriyordum. Acı sanki boğazımda dışarı çıkmak isteyen pençeli bir hayvandı. Dudaklarımı aralarsam Jane'ın ki kadar acı çığlıklar çıkacakmış gibi hissediyordum. Bedenim hissizleşirken bu duyguya memnuniyetle kucak açtım.

Birden kulübede artık sadece ikimiz olmadığımızı fark ettim. Jane kocasına sarılmış ağlamaya devam ediyordu. Din adamı olduğunu düşündüğüm biri kucağımdan bebeği aldı. Ben hala yatağın yanında diz çökmüş bir halde Jane ve eşine bakıyordum. Sonra güçlü ellerin beni belimden kavrayarak kaldırdığını hissettim. Bir an sonra bahçedeydim. Beni yeni kesilmiş kütüğün üzerine oturtan dük mavi gözlerini gözlerime dikecek şekilde önümde eğildi.

"Burada kal Helena. Her şeyi halledip seni götüreceğim," dedi sonra uzanıp yüzümü iki avcunun arasında alıp göz yaşlarımı sildi. O daha arkasını dönmeden yenileri dökülmeye başladı.

Ben bahçenin bir köşesinde hissiz ve kıpırtısız bir halde otururken dük doktor olduğunu düşündüğüm kır saçlı adamı uğurladı. Ardından çocukları bahçedeki işlerle uğraşsınlar diye örgütledi. Cenaze işlerini ve geri kalan yapılacak görevleri sorgusuz sualsiz yerine getirdi. Bahçenin köşesinde dururken sadece nefes alıp vermeye odaklanıyordum.

Dük ile Beş ÇayıWhere stories live. Discover now