BEŞİNCİ BÖLÜM

Começar do início
                                    

Davetsiz gelen biri olarak yemek salonuna tek başına geçtim.

Benim için sakıncası yoktu.

Masada ortalarda bir yerde oturuyordum. Ne yazık ki karşımdaki sandalye boştu. Bakışlarımı masanın iki ucuna çevirdiğimde dük ve düşesin misafirleriyle konuştuğunu gördüm. Sanırım masanın ortasında oturmak misafir olarak pekte önemli olmadığımı gösteriyordu.

Bu durumdan ziyade canımı sıkan başka bir şey daha vardı.

Allah aşkına kim kuzunun gözünü yerdi.

Yani tamam çok fazla yemek çeşidi olan bir mutfağı olmayan ülkedeydik ama kuzunun lezzetli yerleri dururken göz neden yemekteydi?

Kusmamak için kendimi zor tutuyordum.

Bir de bunların üzerine çok uzağımda değil tam çaprazımda olan William ve Maria'nun konuşma ve kıkırtı sesleri işin içine girdiğinde kendimi tutmak zor oluyordu. Bir rezillik yapmadan yemeğin bitmesini umdum. Biraz kremalı sebze çorbası, biraz parates püresi ve haşlanmış bezelye yedim. Ardından kremalı çilekler geldiğinde rahat bir nefes aldım.

Yemek boyunca Dük yanında oturan Cezayir menekşesi elbisesiyle melek gibi güzelliği vurgulanan genç bir kadınla sohbet etmişti. Kız narindi, gümüşi sarı saçları, iri mavi gözleri vardı. Gözlerinin rengi peygamber devesi çiçeğinin rengindeydi. Kabul etmeliydim ki kız davetteki kızlardan çok üstündü.

Dükün eş olarak birini seçtiğini düşündüm.

Yemekten sonra hanımlar olarak beyleri purolarını içmeleri için orada bırakarak başka bir odaya geçtik. Bizde kahve içecek güya sohbet edecektik. Ben hariç herkesin birbirini tanıdığı ortamda gittikçe zor nefes alıyordum. Kahveler servis edilirken odanın terasa açılan kapısından kendimi dışarı attım. 

Sık sık nefes alıp vermeme bakılırsa panik atak geçirmek üzereydim. Oysa her şey yolunda gidiyordu. Ruhum benim düşündüğümün aksine panik haldeydi. Sorunlar tam olarak ne zaman çözülecekti? İnsanlara artık William'a aşık olmadığımı göstermeyi başardığımda mı? Yoksa hatamı anlayıp hayatımı yoluna sokarak mı? Hangi yol beni en kısa zamanda kendi hayatıma geri götürdü?

Ellerimi terasın korkuluğuna koyup akşamın serin havasının beni ferahlatmasına izin verdim. Burada ait değildim. Bu insanlar benim insanlarım değildi. Helena benim önceki yaşantım olsa da ben değildi. Doğduğumuz zaman ve mekanlar bizi biz yapardı. Helena'yla çok farklı insanlardık.

Ben daha geçirmek üzere olduğum krizi atlatamadan sesi duydum.

"Buraya neden geldin?" diye sordu bir zamanlar Helena'nın kalbini deli gibi attıran ses. Genç kadın bu sesi dinleyerek ölüme bile gidebileceğini düşünürdü. William onun ruh eşiydi. Hayat arkadaşı olacaktı ama kadına verdiği iki şeyden biri kalp kırıklığı diğer ihanetti.

Derin bir nefes alıp adam gelmeden önce yaşadığım huzurlu anı yeniden yaşamaya çalıştım ama gidecek gibi durmuyordu. "Biraz yalnız kalmak için terasa çıktım," dedim asıl sorusunu görmezden gelerek. Adamla bir arada olmak dahi istemiyordum.

Sesi öfkeli geliyordu. "Bana laf oyunu yapma Helena. Artık peşimden koşmaktan vazgeç."

"Tamam," dedim hemen. Cevabımı sessizlik takip etti. Ona bakmıyordum. Baksam bile yüz ifadesini karanlığın içinde göremezdim. Benim tuhaf davranışımı anlamlandırmaya çalışıyor olmalıydı.

Nitekim tahmin ettiğim gibi bana inanmamayı seçti. "Yine ne işler peşindesin?" diye sordu utanmazca. Suratının ortasına bir yumruk geçirmemek için kendimi zor tutuyordum. Ellerim yumruk halini alırken hızla ona döndüm. Hafif ışık az çok yüzünü belli ediyordu.

Dük ile Beş ÇayıOnde as histórias ganham vida. Descobre agora