"Baran..."

***


Sinirle söylenirken kırmızı spor ayakkabılarımın bağcıklarını bağlıyordum. Evde yiyecek bir şey olmadığı için yolda simit alacaktım. Hah, bir de taksiye binecektim. Arkamdan kapıyı çarparak merdivenleri indim. Esendal sokaktan tek bir taksi geçmezken son çare caddeye çıktım. O sırada köşe başındaki pastahaneden simit almayı da unutmadım. Sonunda bir taksi durağa yanaşınca rahatladım. Arka koltuğa oturup İstanbul Üniversitesi'ne gideceğimi söyledim. Araba harekete geçerken telefonumu çıkarıp Esma'yı aradım.


"Alo?"

"Esma okulda mısın?"

"Evet, az önce dersten çıktım. Sen evde misin?" dediğinde sesinde anlam veremediğim bir coşku vardı.

"Okula geliyorum. Bir şey olmuş sanki. Hadi anlat."

Bir süre karşı taraftan ses gelmedi.

"Esma orada mısın?"

"Asya okula gelme sakın."

Kaşlarımı çattım. Bir şey olmuştu.

"Neden?" Lütfen kötü bir haber olmasın.

"Selim ve sevgilisi kampüste."

Elimi kalbimin üstüne koyup derin bir nefes aldım.

"Önemli değil Esma. Biz arkadaşız artık. Her neyse sana ne olduğunu ben gelince konuşuruz. Kapatıyorum."


Yarım saat sonra taksi üniversitenin önünde durdu. Parayı ödeyip indim. Tembel tembel yürüyerek kampüse girdim. Bir yandan Esma'ya bakınıyordum. Bir ağacın altında oturmuş telefonuyla oynuyordu. Yanına gidip ben de çimlerin üzerine oturdum. Yanağına sulu bir öpücük kondurdum. Başını bana çevirip gülümsedi.

"Dökül bakalım Esmacık." Oturuşunu düzeltip derin bir nefes aldı.

"Galiba birinden fena halde hoşlanıyorum. İngiliz Edebiyatı dersinde aynı sınıftayız. Tanırsın belki, adı Egemen. Siyah saçlı, mavi gözleri var. Büyük ihtimalle o da benden hoşlanıyor. Yani davranışları o yönde."

Şaşkınlıkla söylediklerini dinliyordum. Esma, en yakın arkadaşım, erkekleri görünce yüz buruşturan kız birinden mi hoşlanıyordu?

Omzuna yumruğumu geçirip "Hayırlı olsun deli kız." dedim. Utanmış gibi elleriyle yüzünü kapadı.

"Sıra sende. Yeni ev, Selim'le arkadaş olmalar, Baran'la takılmaların da gözümden kaçmadı."

En iyisi her şeyi anlatmaktı. Belki beni bu garip histen kurtarırdı. Nereden başlamam gerektiğini bilemediğimden başından itibaren tüm olanları anlattım. Sonunda geldiğim noktayı anlatınca dudaklarını birbirine bastırdı.

"Sence ona karşı bir şey mi hissediyorum? Üstelik annemle yaptığı anlaşma da aklımdan çıkmıyor." dediğimde çimlerle oynadı.

"Bence sadece güvendiğin için ona aşık olduğunu sanıyorsun. Yani Baran'a karşı hislerin olduğunu sanmıyorum."

Tekrar çimlere döndü. Sıkıntıyla nefes verdim. Haklıydı. Bu kadar çabuk ona kapılmam imkansızdı. Aşkı unutmuş biri nasıl olur da hemen birine tutulurdu ki? Sadece güvendim, diye geçirdim içimden.

"Pekala, ben derse giriyorum. Sonra görüşürüz." dedim ayağa kalkarken. Onunla vedalaştıktan sonra üniversite binasına girdim. Türk Halk Şiiri dersini seviyordum. Çoğu öğrenci ders esnasında uyuklasa da ben canla başla dinliyordum. Yan sınıfta seçmeli Tanzimat Edebiyatı dersi vardı. Kapısı açık olan sınıfa göz ucuyla baktım. Kelebeğim, özlem dolu kanat çırpışlarıyla karşısındaki adama baktı. Heyecanımı bastırmak için kısa nefesler aldım. Ayaklarım yere mühürlenmişti. Eminim ki bitip tükenmek bilmeyen heyecanım hızlı bir ritimle yüzümde dans ediyordu. Onu Begüm ile gülüşürken görmek ruhuma yakıcı bıçak darbeleri atıyordu. Ama onu görmek diğer yanımı varlığının huzuruyla doldurmuştu ve o huzurlu his bedenimi terk etmiyordu. Aptal kelebek ruhumun her yerinde uçarken onun ismini anıyordu. Kalbimin sesiyle duymuştum.

SİYAHIMWhere stories live. Discover now