Armin kaşlarını çattı. "Komutanım?"

"Bir savaşı daha atlatabileceğimi sanmıyorum Arlert. Kolum işe yaramaz durumda, ekibime yarar sağlayamam. En önemlisiyse planım başarısız oldu. Ekibim artık liderliğime güvenmiyor."

"Efendim lütfen böyle söylemey-"

"Eğer ben ölürsem ya da gitmem gerekirse içgüdülerine güvenmeni ve takımına liderlik etmeni istiyorum. Benim bile göremediğim şeyleri görebiliyorsun. Başta seni dinlemeli ve tüm bu yaşananlara engel olmalıydım. Orduya, Hange ve Levi'a benden daha çok yarar sağlayacaksın."

Armin sessizce başını salladı. "Peki şimdi ne yapacağız efendim?"

"Sence ne yapmalıyız?"

Armin küçük bir sessizlikten sonra konuştu. "Annie'yi sorgulayacağız?"

"Bu bir soru mu yoksa karar mı Arlert?"

"Annie'yi sorgulayacağız." dedi Armin bu kez daha kararlı bir ses tonuyla. "Ama..."

"Evet?"

Oğlan aniden sessizleşirken Erwin gülümsedi. Armin onun aksine duygularını yüzünden yansıtan biriydi. Ne düşündüğünü anlaysbiliyordu.

"Ona fiziksel olarak zarar vermeyeceğim, merak etme." çocuğun omzunu patpatladı. "Ama şunu bilmen gerekiyor Armin; orduda güçlü bir konuma gelmen için gerektiğinde elini kana bulamak zorundasın."

"Böyle bir şey yapmak zorunda kalmak istemem efendim."

"Umarım sizin nesliniz tüm bunlar bittikten sonra huzur içinde yaşar Armin.  Şiddetin son kalıntılarının biz eski askerlerle birlikte gömülmesini diliyorum…” Erwin kalesini Armin'in şahının karşısına koydu. "Şah."

Armin'in yuvarlak mavi gözleri, Erwin'in şahına yönelik tehdidini görünce kısıldı, sonra düşünceli bir şekilde sordu. "Peki ya Reiner ve Bertholdt?"

"Ne planladıklarını öğren. Onları yakından takip edin. Mikasa da onları takip etsin. Ona güveniyorsun değil mi?”

"Hayatımı gözüm kapalı teslim edecek kadar."

"Güzel çünkü tam olarak bunu yapıyorsun."

Armin hamlesini yaptı ve yumuşak bir sesle konuştu. "Şah Mat."

Erwin gülümsedi ve yenilgisini kabul ettiğini gösteren bir işaret olarak elini uzattı.

-

Erwin soğukkanlı bir canavar olabilirdi ama yalancı değildi. Kendine hep böyle söylemişti ama o gün satranç oynarken Erwin yalan söylemişti. Eh, sadece yarı yalan.

Annie'yi konuşturmalılardı. Bu yüzden onu rehin aldılar.

Annie ilk iki gün yemek yemeyi ve içmeyi reddetmişti. İşte o zaman Erwin onun konuşmayacağını anladı. O zaten ölümü seçmişti ve şanslıydı ki Erwin genç bir kadına işkence etmekten zevk almıyordu. Denemenin bile bir anlamı yoktu. Hange, Annie'yi yemeye ve içmeye zorlamıştı ki bu, düşmanlarının iyiliği için ölmeyi tercih eden biri için yeterli bir cezaydı. Ama dudaklarından tek anladıkları bir isimdi.

"Zeke." diye mırıldandı bir gün, boğazından aşağı itilen suya direnemeyecek kadar yorgundu. "Adı Zeke."

Alakalı bir bilgi değildi, yoksa söylemezdi ama bu Erwin'i rahatlatmaya yetmişti. En azından onu alt eden piç savaştan sağ çıkarsa, biri onu bulup daha sonra öldürebilirdi. Büyük ihtimalle Levi.

Reiner ve Bertholdt'un gece yarısı kaçtığını öğrenmeleri çok uzun sürmedi. Erwin, haberi duyduğunda odasında oturmuş kolundaki bandajı değiştiriyordu.

1918 •Eruri•Onde histórias criam vida. Descubra agora