Erwin'in ne yaptığını anlaması son subayların yere düşüşüyle birdi. Kendini bir savaş alanında buldu. Ancak bu sefer düşman topraklarında değil evim dediği topraklardaydı. Hep sonunu hayal ettiği cesetlerle çevrili savaş alanını kendi yaratmıştı. Bu karmaşanın ortasında öylece duruyordu.

Polisler onu almaya geldiğinde Erwin arkasına döndü gözleriyle ilk kurşunu sıktığı o mavi gözlü çocuğu aradı. Çocuk gözlerini sonsuza dek kapatmadan önce hayatın o mavi gözlerden kayıp gitmesini izledi

Onları vurmasaydım beni vuracaklardı.

Bunu neden yaptığını sorduklarında polislere bu sözleri söylemişti.

"Emirlerime karşı geldiler..."

Ama geceleri gözlerini kapattığı an o mavi gözlerin cansızlaşmasını zihninde oynarken kendine söyleyip durduğu sözler onu pek rahatlatmıyordu.

Hücrelerden her çıkarılışlarında Erwin ürperiyordu. Mahkumlar gece yarısı sebebini bile söylenmeden onları çıkarıyorlardı. Bilekleri bağlı, başı dik, leş gibi kokan bedenler arasında yürüyordu. Mezbahaya giden sığırlar gibiydiler. Her an köşede onları bekleyen darağacına gidebilirlerdi.

Erwin bir süre sonra artık beklemek yerine sırasının gelmiş olmasını diliyordu. Geceleri rüyalarında vurduğu genç subay parlayan gözlerle ipi Erwin'in boynuna geçiriyordu.

Erwin bir noktada tüm umudunu yitirmişti. Belki de çoktan ölmüştü. O gün Dublin'de öldürdüğü o genç subayla birlikte. Ama hala istediği bir şey vardı.

Son bir kez…

Onu son kez göreyim.

Tarafsız Bölge, 1 Temmuz

Erwin öksürerek uyandı. Boğazı kaşınıyor ve gözleri acıyordu. Kirpiklerini açmaya çalıştı ama yapışmış kalın bir toz tabakası onu tekrar kapatmaya zorladı. Ayağa kalkmaya çalıştı ama bir şey onu hareketsiz tutuyordu. Elinin tersiyle gözlerini sildi. Görüşü netleştiğinde bir moloz yığının içinde olduğunu farketti.

Yandaki tahta parçanın oluşturduğu açıklıktan sürünerek geçti. Bir kolunu tam olarak hissedemiyordu ama diğer kolunun yardımıyla sürünerek dışarıya çıktı.

Dizlerinin üzerine çöktü, nefesini tuttu. Başını çevirdi ve yanında ölü yatan genç  Alman askerine baktı, çoktan ölmüştü.

"Görünüşe göre beni biraz daha beklemen gerekecek evlat." dedi bir eliyle cesedin omzuna vurup.

Savaş henüz bitmemişti.

Başını kaldırıp günlerdir kazdıkları hendeklerin alevler içinde kayboluşunu izledi. Alman komutan etrafta görünmüyordu. Büyük ihtimalle ölmüştü ama bir yanı köşede bir yerde acı içinde kıvranmasını diliyordu.

"Erwin!"

Levi sarışın komutanı yerde dizleri üzerine çöktürürken ona bakıyordu. Erwin onun yanına gitmek için ayağa kalkar kalkmaz Levi durması için bağırmaya başladı.

"Arkanda!"

Erwin aldığı darbeyle yerde yuvarlandı. Bir yanağı çamura gömülü durumda Levi'ın Alman komutanı dövmesini izledi. Onu yere atan askeri unutmuşken asker boğazına sarılarak kendisini hatırlattı.

Askerin karnına dizini geçirip onu kenara attı. "Levi! Onu henüz öldürme!"

 Levi tereddütlü görünüyordu. Gözleri sürekli olarak Erwin ve Alman komutan arasında geziniyordu. Erwin bir eliyle yine üstüne çıkmış askerin silahını kafasından uzak tutmaya çalıştı. Erwin'in tutuşu ne kadar zayıflarsa, Levi'ın yüzündeki endişe o kadar artıyordu.

1918 •Eruri•Tempat cerita menjadi hidup. Temukan sekarang