"Her zaman terli ve iğrençsin," dedi gülerek ama bu kez Erwin gülümsemedi.
"Oi, bu sefer ne var?"
Erwin ayağa kalkmaya çalıştı ama Levi'ın bileğini kavrayışı onu durdurdu.
"Kaptan?" ikisi de anında irkildi.
Levi, Sasha'yı ve onlara doğru yürüyen bir grup askeri görmek için döndü. "Evet, Braus?" dedi.
"Saat kaç?" Islak saçlarını parmaklarıyla tarıyordu.
"Niye soruyorsun?" Erwin'in ayağa kalkmasını izleyen Levi bir yudum su aldı. "Yetişmen gereken bir yer mi var?"
"Öğle yemeği vakti için sormuştum?"
"Az önce öğle yemeği yedik." dedi arkasından gelen Hange, saçları Sasha'nınkiler kadar nemliydi.
"Sadece bir armut yedik ama."
"Öğle yemeğiydi Bayan Braus." dedi Erwin nehre doğru ilerlerken.
"Ne?" Kız şaka yaptıklarını sanarak gülmüştü ama kaptanla komutanın uzaklaştığını görünce şaka yapmadıklarını anladı.
Nehirde kendilerini serinlettikten sonra Erwin ve Levi, öğrencilerin geri kalanını topladı. Hange'nin anlattığı hikâyeler eşliğinde yollarına devam ettiler.
"Daha ne kadar yüreyeceğiz?" Sasha kollarını dramatik bir edayla iki yana açtı.
Connie aynı derecede dramatik bir sesle, "Yıllardır yürüyoruz. Yürüyüşe başladığımızda kaç yaşında olduğunu unuttum." dedi.
"Siz ikiniz saçmalamayı bırakın," dedi Jean homurdanarak "Gereksiz şikayetlerle enerjinizi harcıyorsunuz. Sızlanmanız yüzünden Almanlar bizi bulursa gelip sizi kurtarmamı istemeyin. Eren ile geride kalmalıydın."
"Geride kalmadı." diye konuşmaya atladı Mikasa. "Yaralı askerlerle beraber."
Jean omuz silkti. "Zaten anca onlarla gider." dedi adımlarını hızlandırırken.
Kızın yüzü öfkeden kıpkırmızı olmuştu. Jean'a doğru hızlı hızlı yürümeye başlamıştı ki omzundaki el sayesinde durdu. Onu durduran kişi yüzündeki yatıştırıcı gülümsemeyle ona bakan Marco idi.
"Merak etme Mikasa, Eren'in iyi olacağına eminim." dedi, "Bertoldt ve Reiner onun yanında. Jean'a da öfkelenme. Oldukça gergin. Eleştirecek sataşacak bir şey arıyor sadece. Merak etme ama, ben onunla konuşacağım."
Bunları söyledikten sonra Mikasa'nın omzunu patpatlayıp Jean'ın yanına koştu ve onları beklemediği için onu azarladı. Mikasa, Armin'in elini onunkine yakın hissedene kadar olduğu yerden kıpırdamadı.
"Hadi gidelim," dedi hafif bir gülümsemeyle Armin.
Güneş batıp gökyüzü kızıla boyanırken askerlerin sesleri tarlaların huzurunu bozan uyuşuk bir mırıldanmaya dönüştü.
-
Gece çöktüğünde, Erwin'in tümeni gidecekleri yolu yarılamışlardı. Ağaçların tepeleri arasında uğuldayan sert rüzgar, manzaraya kasvetli bir hale getiriyordu. Nihayet dolunay simsiyah gökyüzünde tamamen ortaya çıktığında Erwin birliklere kamp çadırlarını kurmaları için durmalarını emretti. Bazı askerler çadırları kurarken, geri kalanlar ateş yakmak için odun topluyordu.
"Yakında kazmaya başlamalıyız." dedi Erwin ateşin etrafındaki koltuğundan, Hange ve Levi yanında oturuyordu. "Sadece birkaç kilometremiz kaldı." Siperler için planladığı hattı onlara göstermek için bir harita açmıştı. "Hannes ve diğerlerine katılmamızın altı gün süreceğini hesapladım. Kendi taraflarını kazmaya çoktan başlamış olmalılar."
YOU ARE READING
1918 •Eruri•
Fanfictionİngiltere'de yıl 1918 ve savaş yeni bitmişti. Erwin bu savaşta bir kolunu kaybetmişti; Levi ise bundan biraz daha fazlasını kaybetmişti. Birbirlerini son görmelerinin üzerinden iki yıl geçmişti ancak Hange'nin onları tekrar bir araya getirmek için b...
