"Onlara öğrenci diyorsun ama ne için öğrenci olduklarını unutuyorsun."

"Benimle dalga geçme Erwin. Bugün onları gördün. Onları mezara gönderiyorsunuz."

"Onları hafife alıyorsun."

"Onları hafife mi alıyorum?" Levi'ın sesi aniden yükseldi ve daha farkına varmadan Erwin'in yanında duruyordu. Parmağıyla kendi göğsünü dürttü. "Onların neler yapıp neler yapamayacağını herkesten çok ben biliyorum. Sen uzakta ne bok yiyorsan onu yaparken ben onları 6 ay boyunca eğitiyordum."

Erwin'in tüy kalemi aniden durdu. Levi'ı öfkesinin sadece öğrencilerle ilgili olmadığını anlamayacak kadar iyi tanıyordu.

Odanın sessizliğinde geçen her saniye hava daha da yoğunlaşıyordu.

"Hangi cehennemdeydin Erwin?"

"Sana yazamadığım için üzgünüm. Açıklamak için zamanım yoktu. Yarın ki brifing sırasında sizi bilgilendirmeyi planlıyordum..." dedi Erwin tüy kalemini bırakırken, sesi alışılmadık şekilde kibardı. "Bakan mevcut tüm birlikleri Somme'ye göndermeyi talep etti. Oluşum ve strateji zaten planlandı ve bir sonraki toplantımızda sunulacak. Birlikleri üç gruba ayırıyoruz, her biri için liderler seçecek-"

"Bir grup çocuğu ölüme gönderiyorsun. Aklını mı kaçırdın? Bir tüfeği nasıl tutacaklarını bile tam bilmiyorlar."

"Duygularının yoluna çıkmasına izin verme Levi. Ne olduklarını hatırla, ne olduğunu hatırla. Biz askeri." Erwin'in sesi sertti, emir verirken kullandığı tondaydı. Uzun zamandır bu tonu Levi üzerinde kullanmamıştı.

"Ne bok dedin?"

"Benimle böyle konuşma." Erwin'in sesi Levi'ın sesinden daha yüksek çıktı. "Arkadaşım olabilirsin ama ben hala senin komutanınım."

Levi sinirle gülümsedi. "Siktir git Erwin. Yetki kartını benim üzerimde kullanma. Sen benim üstüm olduğun için sana gerçekten saygı duyacağımı mı düşünüyorsun?"

Hayır diye düşündü Erwin yine de söylemedi.

"Levi."

"Kararlarına her zaman güvendim...ama bu?" Levi, Erwin'in gözlerinin hizasına gelmek için eğildi. "Bu senin yapacağın bir şey değil. Buraya hakkında hiçbir şey bilmediğin bir orduyla gelip her şeyi gizlice yapıyor ve çocukları savaş alanına top yemi gibi göndermeyi talep ediyorsun..."

Levi'ın kin dolu bakışlarının üzerine düştüğünü hissedince Erwin'in nefesi yavaşladı. O gri gözlerdeki öfke kıvılcımını, bir kez daha görmeyi özlediği o gümüşi parıltısına bakmak istedi. Erwin, karanlık hücresinin içinde o gözleri düşünerek sayısız gece geçirmişti. Bazen acı duyularını uyuşturduğunda ve umutsuzluk aklını bulandırdığında düşünebildiği tek şey buydu.

Ama Erwin o gözlere bakmadı. O gri parıltının görüşünü lekelenmesini göze alamazdı.

Levi'ın burnu, Erwin'in sessizliğine kinle buruştu. Bir elini Erwin'in sandalyesinin arkasına koyan Levi, kulağına fısıldamak için eğildi. "Senden utanıyorum."

Erwin'in boynu ona dönmemek için gösterdiği çabadan gerildi. Gözleri hâlâ masaya sabitlenmişti. Levi'ın öfkeli yüzünün sıcaklığını neredeyse yanağına değdiğini hissedebiliyordu. Levi'ın hızlı nefesi kulağına çarpıyordu. Erwin vücudunun titrediğini hissetti ama yine de gözlerini masadan çekmedi.

Ancak bu, aralarındaki gergin ortamı daha da kızıştırdı. Levi'ın pislik dışında tahammül edemediği tek şey görmezden gelinmekti.

Levi'ın damarlarında ateş yanıyordu ama bu sefer acı yoktu.

1918 •Eruri•Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin