Onlar yaklaştıkça seslerin arasından duyulan şarkıyı da duydular. (bu cümleden sonra türkçecim beni komalık etti falan şjgşjcşjfşjd)

Wipers'tan çok çok uzakta olmayı çok istiyorum.

Alman keskin nişancılarının bana ulaşamadığı yer.

Karanlık benim sığınağım, soğuk ayaklarım.

Whizzbangs'in beni uykuya göndermesini bekliyorum.

"Bu da ne böyle?" dedi Hange silahını indirirken.

Köşke giden dolambaçlı yolun sonunda bir grup adam vardı. Çeneleri yukarıda, göğüsleri önde, sabit bir hızla yürüyerek onlara yaklaşmaktaydı.

Birkaç metre sonra Levi, şarkı söylemeye devam eden, dudaklarında bir gülümseme olan genç askerlerin yüzlerini şimdi görebiliyordu. Gözlerini kıstı. Gelenler orta yaşlarda adamlar değil İngiliz üniformasını gururla giyen bir avuç erkek ve kız çocuğuydu. Sadece iki adam asker denebilecek yaşta görünüyordu.

"Bu bir şaka mı?" Levi homurdandı, silahını indirdi ve onlara doğru yürüdü; gruba liderlik eden adam şimdi birkaç metre ötedeydi. Fransa'ya ilk gelişinden beri görmediği bir yüzü görünce Levi'ın gözleri fal taşı gibi açıldı.

"Kaptan Hannes." Levi adamı selamladı. Elleri buluştuğunda nasırlı parmakları Levi'ın derisini kaşıdı.

"Hala buralarda olduğunu görmek güzel." diye başını salladı adam. Dudakları yukarı kıvrıldı ama tam bir gülümseme değildi; gözleri şişmiş ve altındaki torbalar yıllar içinde daha da derinleşmişti. Levi, gözlerinin ne zaman böyle görünmeye başladığını merak etmeden edemedi.

Geri kalanların arasından, onları karşılamaya gelen ikinci bir kişi, Levi'ın uzun zamandır görmediği ikinci bir yüzdü.

"Rico!" Hange, kollarını eski silah arkadaşına dolarken ciyakladı. "Burada ne yapıyorsun? Kuzeye, memleketinize gittiğinizi sanıyordum! Ian nerede?" Adamı ararken yüzünde geniş bir gülümseme oluştu.

Ama Rico'nun bakışları yere, dudakları ince bir çizgiye ve gözleri yaşlarla şiştiğinde gülümsemesi anında yüzünden silindi.

"Saldırıya uğradık..." Rico'nun sesi gözyaşlarını dizginlemek istercesine zayıftı. "Ian ve ben, İrlanda ve İskoç tümenleriyle birlikte yeni öğrencilerle birlikte gönderildik. Ama hazır değildik. Almanların o piç gazı Hulluch'taki herkesi öldürdü... Sadece Kaptan Hannes ve ben... ve birkaç kursiyer hayatta kaldık."

"Hayır..." Hange nefesini tuttu, kolunu Rico'ya doladı. Levi'ın elleri yumruk haline geldi.

"Bizi nasıl buldun?" diye sordu Levi.

"Komutan bize haber gönderdi." dedi Hannes, Rico'nun başka bir kelime söyleyemeyeceğini hissedince.

"Erwin mi?" Levi sesindeki endişeyi gizleyemedi. "Seni o mu gönderdi? Nereden? O nerede?"

"Bilmiyoruz söylemedi. Tek bildiğimiz şu anda bir önlem olarak yerini herkesten sakladığı."

"Önlem..." Levi irkildi. Bundan hoşlanmamıştı. Ne için önlem alıyordu o kalın kaşlı piç?

Hannes, Levi'ın kendi gözleriyle görmesi için ona mektubu uzattı; Mektupta ki yazı Erwin'in el yazısıydı; hatasız ve düzgün. Levi'ın gözleri yazıyı incelerken, Hannes devam etti.

"Sizi bu bölgede bulabileceğimizi, kursiyerlere barınma ve uygun eğitim sağlama konusunda size güvenebileceğimizi söyledi."

Levi'ın çenesi hem endişe hem de öfkeyle gerildi. Erwin haftalardır ona yazmamıştı ama birdenbire bazı çocukların eğitimi için yazabilecek zamanı mı vardı? Üstelik neyden saklanıyordu? Veya kim? Levi'ın elleri çenesini sıktı ve Erwin'in bu sefer kendini neyin içine soktuğunu merak etti.

1918 •Eruri•Where stories live. Discover now