Pes edip yüzünü elleriyle kapattı ve az önce olanları Isabel'e nasıl söyleyeceğini düşündü. Yanına gidebilirdi, arayabilirdi, mektup yazabilirdi, birini gönderebilirdi ya da... Hepsi birbirinden kötüydü.

15 Kasım

Ypres, Belçika, Batı Cephesi

Ypres şehri bu gece sessiz ve durgundu. Alman ve İngiliz birliklerini aynı anda barındıran tarlaları gergin havayla soğuyordu. Aralarında örülmüş kum duvarlar olmasına rağmen dip dibe olmaları iki birliği de oldukça geriyordu. Ne de olsa gecenin sessizliğini sonuna kadar koruyacağı kesin değildi.

Kum duvarların ardındaki dar koridorlarda, İngiliz askerleri sırayla nöbet tutuyorlardı. Ellerini ısıtmak için birbirine sürterken hepsi neden burada olduklarını sorguluyordu. Neden burdalardı? Neden şu an onları sadece kum torbalarından örülmüş duvarların ayırdığı diğer tarafla birbirlerini öldürmeleri gerekiyordu?

Elbette ülkeleri için savaşmak gurur vericiydi.  Komutanın emirlerini yerine getirmek, arkadaşlarını korumak ve düşman askerlerini öldürmek kahramancaydı. Ancak yiyecek ve mühimmat azdı. Onlar kendilerini riske atarken komutanlarının korunaklı odasında rahatça oturuyor olması güvenlerini azaltıyordu askerlerin. Komutanlarına baktıkça kralın da onlar gibi olduğunu düşünüyorlardı. Savaşa olan inançları tüm bunlar yüzünden gün geçtikçe düşüyordu.

Erwin buraya gelirken dışarıdaki askerlerinin belli belirsiz dedikodularını duyabiliyordu. Eliyle yüzünü ovuşturdu. Masasında duran haritayı tekrardan inceledi. İngiliz birliklerini simgeleyen kırmızı, beyaz ve mavi renkli ipler stratejik hareketleri belirtmek için haritanın etrafına yayılmıştı. İç çekerek ipleri çözdü ve bir kenara koydu.

"On bin..." Hange'nin o sabah masasına bıraktığı raporu okudu. "On bin adam savaşta öldü."

Ve bu sayı sadece kimliği tespit edilebilmiş cesetlerin sayısıydı.

Hayatında ilk kez hiçbir şey düşünemiyordu. Strateji yok, plan yok, fikir yok. Elinde sadece gün geçtikçe savaşa dair umutları olmayan askerleri vardı. Belki de Keith haklıydı, belki de onun gibi deneyimsiz bir askerin bu adamları kendisiyle birlikte cehenneme götürmesine izin vermemelilerdi.

"On bin..." diye tekrarladı.

Böyle bir karar vermeye uygun olduğuna kim karar vermişti? Ne tür bir adam başka bir adamın kaderine karar vermeye uygun olabilirdi ki?

Bu kararı verecek kişi bir insan olamazdı. Şeytan olması gerekiyordu.

Eli içgüdüsel olarak bir şey aramak için cebine gitti. Parmakları küçük demir diski kavradı. Üzerinde “Flagon Darlett” ismi kazılıydı. Erwin'in o patlamadan ona dair bulabildiği tek şey buydu. Cesedi bile yoktu.

Bazı cesetler boş boş bakıyordu bazılarının son tepkileri korku olmuştu. Bazılarının son tepkilerinin görüneceği yüzleri bile yoktu. Bazılarınınsa sadece parçaları duruyordu.

Erwin Levi'ın o an yanında olsa ne yapacağını merak etti. O da onun gibi sakin kalır mıydı? Yoksa panik halinde Furlan'ı mı arardı?

Furlan'ın cesedini geri alabilseydi... En azından künyesini bulabilseydi belki Levi için daha kolay olurdu.

Ancak iki günlük yoğun aramanın ardından onu bile bulamadı.

Son 3 ayda komutası altında on bin adam ölmüştü. Eşi ve çocukları evde haber bekleyen Doktor Jaeger gibi on bin adam. Ailelerini bir daha göremeyecek olan on bin koca, baba ve oğul.

1918 •Eruri•Where stories live. Discover now