9.Bölüm

1K 138 82
                                    

Öncelikle bebeklerim ilerde isim karışıklığı olmasın diye Jin Yong, Lin Yong oldu. Lin Yong, Hong Ping'in oğlu.🥰 Bu bölüme 20 yorum gelir mi? 🥺

Önceki bölüm

Burada kalacaksın. Burası mirafir yatakhanesi. Sabah kahvaltı gün doğmadan önce yapılır. Tam güneş tepedeyken öğle yemeği yenir ve gün batmaya yakında akşam yemeği olur.
.
.
.
.
Hong Pinggao, odalardan birisine çoktan yerleşmişti. Buraya geleli henüz 3 gün olmuştu. Etrafta onu izleyen gözleri fark ediyordu.

Hala ondan şüphe duyan kişiler vardı! Eh bu gayet normaldi. Bu yüzden de Hong Pinggao sorun çıkartmıyordu.

-Öf, çok sıkıldım. Buranın yemekleri de berbat. Otlaya otlaya inek gibi oldum.

Gün de üç kez çeşitli bitkilerle yemek yapılıyordu. Üstelik hepsi de tatsız ve tuzsuzdu. Baharat kullanmayı bilmiyorlar mıydı?

Neymiş, dünya malına önem vermek Qi'nin saflığını bozar ve düşünceleri karıştırırmış!

-Buradan gidip tarikata döndüğümde ilk işim baharatlı yemekler yemek olacak. Üstelik hepsi de et olacak!

Ya hamur işi ya da bitki!

Et kesinlikle yenmiyordu!

Hong Pinggao'nun canı çok sıkılıyordu. Biraz düşündü. Hua dağı hakkında bir çok şey öğrenmişti. Mesela tarikatta evlenip çocuk yapmak yasaktı. Bütün çocuklar dışardan bulunup gelmişti.

-Hepsi bakir bu pisliklerin! Ne sıkı kurallar ama!

Birisi evlenmek isterse mezhepten ayrılmak zorundaydı. Ayrıca bir başka kural da içki yasağı idi. Burada kimse içmiyordu. Bunu yaparken yakalanırlarsa ceza alıyorlardı.

Hong Pinggao, sıkı gözetim altındaydı. Sinirden ve sıkkınlıktan çatlayacaktı. Kendi kendine söylenmeye devam etti.

-Bu nedir ya? Hay ağzıma...keşke bir ay kalacağımı söylemeseydim.

O sırada Chun Lanji, elinde bir tepsiyle içeri girdi. Yüzünde dostça bir gülümseme vardı.

-Bu aralar kendini pek de iyi hissetmediğini ve iştahının iyi olmadığı fark ettim. Doktorun sana verdiği ilaçları içiyor musun?

Tepsi de bir karışım ve bir de çorba vardı. Bu çorbaya erik çorbası deniyordu.

Hong Pinggao, yalancı bir gülümsemeyle tepsiyi aldı. Çorbadan bir yudum aldıktan sonra karışımı içer gibi yaptı.

-Canım sıkılıyor kardeş Chun. Biraz gezebilir miyim? Evet hapsinde gibi hissediyorum. Ha..ha..ha..

Hong Pinggao'nun gerçekten de gülesi bile yoktu. Hevesi resmen kursağında kalmıştı. Yolda ne güzel eğleniyorlardı. Fakat burada onu izleyen sayısız göz yüzünden şaka yapacak havası bile kalmamıştı.

Chun Lanji, bir süre tereddütlü bir şekilde düşündükten sonra derin bir iç çekti ve konuştu.

-Pekala, yanında olursam sorun olmaz sanırım.

Hong Pinggao, anımda neşeyle ellerini çırpmıştı. Hızlıca kapıya kadar yürüdü. Chun Lanji de kapıları açtı ve dışarı çıktılar.

Hava oldukça güzeldi. Çiçek yaprakları bir yağmur misali dökülüyordu. Rüzgar da nazikçe esiyordu.

Hong Pinggao, neşeyle koşturmaya başladı. Özgürlük buydu! Bir an yüksek sesle ve amerikan İngilizcesiyle "Freedom" diye bağırmak gelse de yapmadı.

-Kardeş Chun, hadi antrenman yapan öğrencilerin yanına gidelim.

Chun Lanji, başını salladı ve onayladı. İlerde üç grup insan çalışıyordu. Bunlar üç, iki ve birinci nesil öğrencilerdi. Renkronize bir şekilde kılıçlarını sallıyorlardı.

The devil's test[BL] {TAMAMLANDI}Where stories live. Discover now