"Yoldaşlar!" Adamın boğuk sesi ateşte yanmakta olan tahtaların çatırdamasının altından duyuluyordu. "Milliyetçi şarlatanlığın vaatlerine aldanmayın. Her ülkenin işçileri birlik içinde kalmalı!"

Yüksek sesli bağırışlar konuşmanın geri kalanını duymalarını engelledi.

"Bu adam ne hakkında konuşuyor?" Isabel kafasını ovuştururken sordu.

"Sosyalistler..." dedi şoför kinle. "Ya da anarşistler. Kim bilir, gerçekten? Ordunun ne yaptığını bilmiyorum. Onlara bakmaları gerekiyor, bu yüzden maaşları için vergi ödüyoruz, değil mi?"

Isabel endişeyle Levi'a baktı. Adam açıkça Levi'ın üniformasına dikkat etmemişti. Isabel birazdan olacakları tahmin edebiliyordu; Şoförün ensesinden onu tutup adamın kafasını camdan çıkarmış Levi. Şaşırtıcı bir şekilde, Levi adamın dediklerini duymazdan gelip konuşmacı ve etrafındaki insanlara bakmaya devam etti.

"Bunun ne hakkında olduğunu merak ediyorum." dedi Isabel, kafasını merakla pencereden dışarı uzatarak. "Dinlemeye gidelim mi?"

"Oi-" Levi kaşlarını çatıp Isabel'e döndü. "Hayır ve ısrar etmeye kalkarsan, yarın seni ilk trenle geri gönderirim. Bu konulardan uzak dur."

"İyi." dedi saçlarını düzeltirken. "Ama cidden, Erwin tüm bunlar hakkında ne yapıyor?"

Levi içini çekti. Erwin'in son zamanlarda nerede olduğundan bile emin değildi.

"Bu çok güzel bir soru. Bilmiyorum."

-

Londra, Ordu Karargahı

Erwin elinde bir dosyayla Pixis'in masasının önünde durdu. "Smith Ulster'dan bildiriyor komutanım."

Pixis gülümseyerek başını hafifçe eğdi. "Artık komutan olduğuna göre bana böyle hitap etmene gerek olmadığını biliyorsun, değil mi?"

"Alışkanlıklardan kolay vazgeçilmiyor. "diye yalan söyledi. Aslında ona hala komutan demesinin sebebi Pixis'e olsn sonsuz saygısıydı. Onu her zaman destekleyen, kol geren birine sırf yakın rütbeye sahipler diye rahat bir şekilde hitap etmek istemiyordu.

Erwin, klasörü Pixis'in masasına koymak için öne çıktı.

"Sadece bu?" Yaşlı adam raporunun birkaç sayfasını çevirdi. "İrlanda'da iki ay ve bu kadar mı? Hiçbir şey?"

Erwin başını salladı.

Pixis içini çekerek kafa derisini kaşıdı. "En azından viski getirdin mi?"

Erwin kıkırdayarak bir elini alnına, diğer elini ceketinin iç cebine götürerek küçük bir İrlanda viskisi şişesi çıkardı. Raporunun yanındaki Pixis'in masasına koydu ve gözlerinin kenarlarındaki kırışıkların gerilmesini izledi.

"Yani silah yok, ha?"

"Onları nasıl kaçırdıklarını bulmak imkansızdı." dedi Erwin. "Dublin her an patlamayı bekleyen bir mayın tarlasıydı. Bana sorarsanız efendim, müdahale etsek de etmesek de bi noktada iç savaş kapıda."

Pixis sanki sözlerini duymamış gibi sakince şişeyi açtı. "İngiliz ordusu siyasete hiçbir zaman müdahale etmedi." Viskiyi tatmak için durakladı. "Ve bu ilk olmayacak. İrlanda anlaşmasını kendi hallerine bırakacağız. Müdahale edersek, o zaman kesinlikle bir iç savaştan geri dönüş olmayacak. Yasadışı silah yoksa, orada işimiz yok."

Erwin, Pixis'in bir yudum daha almasını izlerken sessiz kaldı. Pixis ona biraz teklif ettiğinde, arkalarındaki saatin daha sabah sekizi gösterdiği gerçeğini görmezden gelmeye çalışarak başını hayır anlamında salladı.

1918 •Eruri•Where stories live. Discover now