Isabel, Levi'ı tanıdığından beri ilk kez onu bu kadar açık ve endişeli görüyordu. Levi'ın elini elleri arasına aldı ve ona bakıp gülümsedi. "Benim için endişelenme. Hata yapıyorsam bile benim hatam olacak, benim seçtiğim bir hata. Beni her zaman koruyamazsın."

Levi tebessüm edip başını salladı.

"Levi... Keşke onun bana hissettirdiklerini sana hissettiren birini bulsaydın. O zaman beni anlardın."

"Tch-" diye alay etti, yüzü her zamanki düz ifadesine büründü ve Isabel ona gülümsedi. "Kendimi işimle evli sayıyorum." dedi Hange'nin sözlerini alıntıladığı düşüncesiyle içten içe sinerek. "Ve asla bir aile istemeyeceğim. Nasıl olsa boktan bir baba olurdum."

Isabel gülüp omzuna yumruk attı.

"Burada mutlu musun Levi?"

Kayıtsızca başını salladı. "Sayılır."

Isabel onun sözlerini değerlendirmek için bir an durdu. Tamamen dürüst olmadığına inanmayı seçti çünkü onun burda tek olması Isabel'i endişelendiriyordu.

"Neden benimle gelmiyorsun? Kırsalda bir ev satın alabiliriz. Orası Londra'dan çok daha ucuz."

Levi bakışlarını başka yöne çevirdi. Isabel onun cevabını anlamıştı.

"Seninle ve kocanla aynı evi paylaşıp ne yapacağım? Eninde sonunda çocukların olacak. Bütün gün bebek bakıcılığı yapmak istemiyorum, bu işi Furlan'a bırakacağım."

"Doğru," Isabel alaylı bir şekilde kıkırdadı. "Yurt dışından gelmeyi akıl edebilirse tabii. "

Şimdi Levi da güldü ve ikisi de yoldan geçen ilk taksiyi yakalamak için yollarına devam ettiler.

Arabaya bindiğinde Levi adresi verdi ve koltuğa rahat bir şekilde oturdu. Isabel bir süre sonra tekrar ona döndü, bu sefer ciddi bir yüzle.

"Sıkıldığın ya da kafanın attığı zaman yani her zaman yanıma gelebilirsin. Bunu unutma tamam mı?"

Levi hafifçe gülümsedi. "Burada kendime ait bir evim var Isabel. Kendime ait bir eve sahip olmaktan, kendi başıma yaşamaktan zevk alıyorum. Önemli bir işim var. Erwin ve Hange'nin bana burada, Londra'da, ihtiyaçları var. İlk defa hayatımda önemli bir şey yapıyormuşum gibi hissediyorum."

Isabel kıkırdadı, kaşları alayla ona kaldırdı. "Aslında Erwin ile çalışmayı seviyorsun değil mi?"

Omuz silkti, "O iyi bir lider. İnsanlarımızı ve ülkemizi önemsiyor. Bence içinde yaşadığımız bu bok çukurunu değiştirebilecek potansiyele sahip."

"Ülkemiz mi?" Isabel onu tekrar etti şaşkınca. Levi'ın böyle konuştuğunu ilk kez duyuyordu. Olağandışı iyimserliğine sırıttı, ama gülümsemesi ani bir farkla çabucak soldu.

"Ziyaret edeceğine söz ver." Yavaşça dizine vurdu.

"Gelmeye çalışacağım söz veriyorum." Levi saçlarını karıştırdı ve güldüler.

Tam o sırada dışarıda bir patlamanın yüksek sesi yankılandı. Sürücü frene bastı ve araba birkaç metre kaydı; Levi ve Isabel, ellerine geçen herhangi bir yere tutunurlarken koltuklarında savruldular.

"Bu neydi Allah aşkına?" Isabel, araba durduğunda bir eli camda, diğeri koltuğa kenetlenmiş olarak sordu; kalbi göğsünden çıkacak kadar hızlı atıyordu. Levi pencereden dışarı bakmak için yanına yanaştı. Bir yığın sandalye ve masanın sokakta yanışını izledi. Barikatın arkasındaki sandığın üzerinde konuşma yapacakmış gibi duran bir adam vardı ve insanlar etrafına toplanmaya başlamıştı.

1918 •Eruri•Where stories live. Discover now