"İçine çekmeyeceksin!" Furlan, Levi'ın sırtını sıvazladı ve puroyu geri aldı.
"Neden içine çekemeyeceğin bir sigara isteyesin ki?" dedi Levi hala öksürürken. "Eğlenceyi yok etmek bu yaptıkları."
Furlan, bir nefes daha almak için yanaklarını oymadan önce kendinden emin bir şekilde gülümsedi, nefes vermeden önce dumanı kısa bir süre ağzında tuttu. "Ağzında tutup aromasını hissetseydin beni anlardın. Gerçekten güzel."
"Hindistan'dan mı getirdin?" Levi merakla sordu.
"Hayır." diye kıkırdadı Furlan. "Küba'dan bir gemiyle geldi. Batı Hint Adalarından." Levi'ın şaşkınlıkla irkilmesini izledi. "İspanyol kolonilerinde bir yerden. Bundan sonra Ilse ile gönderileceğini yer orası. Belki sonra da Kuzey Amerika."
"Amerika'ya mı gideceksin?" Isabel coşkuyla alkışladı. "Lütfen bana ordan elbise getir. Lütfen!"
Levi bardağını yanındaki komodine koydu. "Daha yeni döndün ve hemen gidecek misin?" diye sordu ve kaşları çatıldı.
Furlan başını hafifçe sallayarak omuz silkti. "Bensiz yapamıyorlar." Yüzündeki gülümseme oldukça büyüktü. Bu Furlan'ı mutlu ediyorsa sorun yoktu.
"Belki bir ara seni ziyaret ederim." dedi Levi Furlan'ın omzunu sıkıp sırıtarak.
"Olur!"
Isabel onlar ne olduğunu anlayamadan ikisine sarıldı.
"Hayatımda yaşadığım en güzel noel." Dedi iç çekerek.
"Oldukça iyi." dedi Furlan, ona yaslanarak.
Levi'ın dudakları utangaç bir gülümsemeyle yukarı kıvrıldı. "Katılıyorum..."
-
Erwin oturma odasındaki kanepede bir battaniyenin altına kıvrılmış yatıyordu. Bir elinde kitap, diğerinde bir fincan kahve vardı. Bu saatte kahve içmemesi gerektiğini biliyordu ama bir kereliğine kendi koyduğu kuralların dışına çıkabilirdi. Ne de olsa her gün bir noel arifesi değildi. Gerçi pek bir farkı olmamıştı diğer günlerden.
Haftanın market alışverişini o sabah pazardan yapmış, öğleden sonra biraz temizlik yapmıştı. Her hafta sonu yaptığı gibi. Tek istisna, daha sonra dinlenmek için zamanının olmasıydı. Her şey yerli yerindeydi, her şey kontrol altında ve güvendeydi.
Erwin uzun zamandır düşünceleriyle yalnız kalmamıştı. Geçtiğimiz aylar, sahadaki çalışma açısından en sessiz aylardı. Kaptan olduğundan beri, zamanı sokakları gerçekten soruşturmadan çok toplantılara ve evrak işlerine gitti. Bürokratik işleri sevmiyordu, caddelerin adrenaline ve yüksek hızına fazlasıyla alışmıştı. Ama bundan da şikayet etmezdi. Ancak şimdi Erwin'in hayatının diğer yönlerinden zevk almak için yeterli zamanı vardı.
Almanya'daki kısa ilişkisinden sonra kariyeri o kadar ani bir yükselişe geçmişti ki, Erwin henüz bunu sindirmek için kendine zaman ayıramamıştı. Silah kaçakçılığı azalmış, bir sürü hayat kurtulmuştu ve karargâhtaki toplantıyı hiçbir savaş tehdidi bozmamıştı. Erwin'in orduya ilk katıldığı yıllarda, diplomasi siyasete egemen olmuş, onun gibi askerleri sokakları suçlulardan temizlemek gibi işlerle sınırlamıştı; şimdiyse tüm gerilimler Avrupa'dan uzaklaştı ve uzaklardaki bir kolonide unutulmuş bir toprak parçasının derinliklerine gömüldü.
Koloniler. Fikir, kitaplarındakiler gibi bir peri masalına ya da bir korku hikayesine layık bir fanteziye benziyordu. Erwin, babasının kitabının tozların egemenlik sürdüğü küçük kitaplığına baktı. Babasını düşündü ve onu eski mutfak masalarında otururken hayal etti; elinde bir gazete ve dudaklarında devletin yaptıklarını onaylamayan ekşi sözler, ardından cesaret verici bir gülümseme. "Bir gün kolonileri birlikte göreceğiz Erwin." Babasının sözlerini hatırladı. "Ve bunu yaptığımızda elimizdekiler silah değil, kamera olacak."
YOU ARE READING
1918 •Eruri•
Fanfictionİngiltere'de yıl 1918 ve savaş yeni bitmişti. Erwin bu savaşta bir kolunu kaybetmişti; Levi ise bundan biraz daha fazlasını kaybetmişti. Birbirlerini son görmelerinin üzerinden iki yıl geçmişti ancak Hange'nin onları tekrar bir araya getirmek için b...
