Zihni dün geceki olaylara kaydı, avuçları Levi'ın derisinin onlara değdiğini hatırlayınca terliyor ve bir şeyin göğsünü ezdiğini hissediyordu. Kitabı kenara koydu ve duvardaki fotoğraflara bakmak için dönmeden önce uzun süre tavana baktı. Onları birkaç kez indirmeyi aklından geçirmişti ancak bunu yapmak için kendini hazır hissetmiyordu. Marie'nin sevimli gülümsemesi ve Nile'ın ona yumuşamış bakışlarıyla bakışı sanki fotoğrafları burdan kaldırdığı gibi yok olacakmış gibiydi. Göğsünün sıkıştığını hissetti. Zaten yok olmuştu.
Erwin, Nile ile tanıştığı günü dün gibi hatırlıyordu. Yabancılar denizi arasındaki dostane gülümsemesi, görevlerden geldiklerinde ölen arkadaşları için ağlayan Erwin'i teselli edişleri... Hepsi sanki dün olmuş gibiydi. Erwin her kendini kaybettiğinde onu zorla kışlada uzaklaştırırdı. Erwin gözlerini kapadı. Artık Nile yok, Marie yok. Onlar senin için bir yabancı.
Erwin on yedi yaşındaydı ve ilk kez bir erkeğe aşık olduğunu hissetmişti. Korkmuştu. Çünkü o adam her şeyden önce onun dostu, yoldaşı, en sadık ortağıydı. Yine de o adam aynı zamanda ilk kalp ağrısının sebebi olmuştu. Uzun süre boyunca son olacağına inandığı kalp ağrısı.
On dokuz yaşına geldiğinde Erwin ne pahasına olursa olsun hayalini gerçekleştirmeye çoktan karar vermişti. Daha iyi bir gelecek vaadiyle birlikte bağlantılar kurulmuştu. İnsanlar onu ter ve kanla çizdiği yolda tereddüt etmeden takip ettiler. Erwin ne olursa olsun istihbarat departmanına girecekti ve Nile girdiğinde onun yanında duracaktı.
Marie ile yerel barlardan birinde o sıralarda tanıştılar. O bir garsondu, genç ve göz kamaştırıcıydı, onun yaşında başka hiçbir kızın olmadığı kadar nazikti. Hem Nile hem de Erwin onun görünüşünün güzelliği ve gülümsemesinin nezaketi karşısında ondan hemen etkilenmişlerdi.
Geriye dönüp baktığında Erwin bunun neredeyse gülünç olduğunu düşündü; kaderden, tanrıdan ya da bugünlerde ona her ne ad veriyorlarsa, küçük bir hareket. Uzun zaman önce dua etmeyi bırakmıştı. Amacına ulaşmak için öldürdüğü insanların yüzlerini artık hatırlayamadığı anda dua etmeyi bırakmıştı.
Kendinden başka hiçbir şeye inanmıyor olsa bile orada bir şeyin Marie'yi bir melek gibi hayatlarına soktuğundan emindi.
Üçü yüzlerce geceyi hikayeler, içkiler ve kahkahalar eşliğinde geçirdi. Erwin'in her şeyin sonsuza kadar olduğu gibi kalacağına dair ufak bir umudu vardı ancak bunun onun gibi bir adam için çok fazla olduğunu biliyordu. İnsanların Nile ve Erwin'in ne kadar yakın olduklarını farketmeleri uzun sürmemişti.
"İnsanlar konuşmaya başlıyor Erwin." Mike endişeli bir şekilde Erwin'i uyarmıştı. "Bu konuda bir şeyler yapsan iyi olur aptal sarışın." Mike böyleydi aralarında hep en düşünceli en endişeli kişi olmasına rağmen sert görünüşün altına saklanırdı.
Ancak Erwin, Mike'ı dinlemeyip hiçbir şey yapmadı bu konu hakkında. Hep kaçtı ta ki Nile konuyu açana kadar.
"Burdan gidebiliriz." Yanında yatan Erwin'e dönmüştü. "Kanada'ya taşınalım. Orada kimse bizi rahatsız edemez."
Erwin gülümseyip onun dediğini kabul etmişti ama hem Nile hem de Erwin bunun hayal olmaktan çıkmayacağını biliyorlardı.
Ve böylece, Erwin bu konuda bir şeyler yaptı. İkisinin de özgür ve hayatta kalmasını istiyorlarsa Nile onun arkadaşı olarak kalacaktı.
Ertesi gece, Erwin işten sonra doğruca Marie'nin evine gitti. Elinde bir yüzük ve göğsünde Marie'nin gözlerindeki yaşları gördükten hemen sonra kaybolan bir ağırlıkla. Marie kabul etmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
1918 •Eruri•
Fanfictionİngiltere'de yıl 1918 ve savaş yeni bitmişti. Erwin bu savaşta bir kolunu kaybetmişti; Levi ise bundan biraz daha fazlasını kaybetmişti. Birbirlerini son görmelerinin üzerinden iki yıl geçmişti ancak Hange'nin onları tekrar bir araya getirmek için b...
