"Hangisi?" Erwin, büyük metal halkayla bir arada tutulan anahtar demetini kaldırdı.

"Küçüğü." Levi düşünmeden çenesiyle işaret etti. "Oi bu kadar yeter! Kendim halledebilirim."

Erwin, kapının açılmasıyla gülümsedi ve içeri girdi. Koridorda biraz ilerledikten sonra durdu.

"Hay!" Levi onun aniden durmasıyla sırtına çarptı. "Niye duruyorsun öyle birden? Her şeyi düşürecektim! Zaten hiçbir şey göremiyorum."

Erwin parmaklarıyla duvarda ışık anahtarını aradı ve gözleri ani parlaklıkla kapandı. Gözleri ışığa alışınca evi hayranlıkla izledi. Yerleştiğinden beri Levi'ın dairesine ilk kez geliyordu. En son oraya taşınmasına yardım etmek için gelmişti ve neredeyse hiç mobilya yoktu. O zamandan farklı olarak şimdi bir ev gibi görünüyordu. Kendi dairesine kıyasla kesinlikle bir eve benziyordu ve Erwin dört yıldır orada yaşıyordu. İlk gördüğü şey mutfaktı. Tezgahlara yerleştirilmiş tamamen tahıllarla ve konserve kavanozlarını görebiliyordu.

"Bunu nereye?" diye sordu Erwin gözünü mutfaktan çekip elindeki kutuyu hafifçe kaldırırken.

"Arkadaki ağacın hemen altına koy." dedi Erwin'i oturma odası olarak kullanılan küçük odaya götürmek için önden giderek.

Erwin başını sallayıp onu takip etti. Odaya girmesiyle yoğun bir çam ağacı ve tarçın kokusu onu çevreledi. Kutuları, üstünde tek bir yıldızla süslenmiş küçük ağacın altına yerleştirdi. Etrafa bakındı. Yerde büyük kırmızı bir halı seriliydi. Odanın ortasında küçük bir sehpa vardı. Bir kanepenin girebileceği alan, duvara düzgün bir şekilde yaslanmış bir dizi rustik sandalye ile doldurulmuştu. Erwin dönüp Levi'ın süsleri kutulardan çıkararak şöminenin üstündeki rafa koymasını ve süslemeleri dikkatle düzenlemesini zevkle izledi.

"Noel'i oldukça ciddiye alıyor gibi görünüyorsun?" Erwin gülümseyerek, ahşaptan oyma küçük bir tablonun yanına yerleştirilmiş çam kozalakları ve tarçın çubuklarından oluşan aranjmanını gösterdi başıyla.

Levi omuz silkti. "Ben ilgilenmiyorum. Hayatımda bir gün bile kiliseye gitmedim." dedi Levi kutuları kaldırırken. "Ama Isabel Noel'i çok sever. Furlan ile benim asla anlayamacağı şekilde Noel'e çok bağlı. Biz de onun için önemli olan bir günü elimizden geldiğince güzelleştirmeye çalışıyoruz, çalışıyorduk. Şu an tek başıma çalışıyorum."

Levi bir anlığına durdu ve aniden bütün gün ne kadar üzgün olduğunu hatırladı. Erwin'e bu kadar yakın olduğu için gün içinde olanları hızlıca unutmuştu. Erwin'in gün boyu ondan kaçan kendisi değilmiş gibi davranması onu sinirlendirdi. Bu adamın tam olarak derdi neydi?

"Tamam o zaman." dedi Erwin hafif bir şekilde gülümserken. "Artık gitsem iyi olacak."

Levi sinirli bir homurtu çıkardı. "En azından çay için kal." 'Teşekkür ederim' sözleri inatla diline takılmış, çıkmayı reddetmişti.

Erwin anında kapıda dondu kaldı. "Zorunda değilsin... Davetsiz girdim."

"Sadece oturur musun lütfen?" Sözleri kibardı ama sesi talepkardı.

Erwin reddedemeyecek kadar korkmuş bir şekilde gözlerini kırpıştırdı. Dudaklarında utangaç bir "tamam" ile mutfak masasına geçmeden önce bir an tereddüt etti.

Levi, avını inceleyen bir yırtıcı gibi onu gözleriyle dikkatle takip etti, yanlış bir hamle yapıp kendisini ona atmasını ve pençelerini boynuna geçirmesini bekliyordu. Erwin'in sessizce oturduğundan emin olduktan sonra Levi sobayı yaktı ve çayı hazırlamaya başladı. Odunu, daireyi ısıtan ve suyu kaynatan büyük metal sobanın içine mükemmel bir açıyla yerleştirdi. Erwin onun her hareketini önemli bir şeymiş gibi dikkatle izledi: Levi'ın her odaklandığında yaptığı gibi alt dudağını ısırma şekli, bezi mükemmel bir şekilde katlayıp çaydanlığın kulpunu tutması...

1918 •Eruri•Donde viven las historias. Descúbrelo ahora