O öğleden sonra Levi alışverişe çıkmadan önce lavaboya gitmeye karar verdi. Tuvalete giderken dairesinin hala Isabel ve Furlan için hazır olmadığını düşünüyordu. İkisi dört gün içinde burda olacakları ama Levi'ın onlara bir hediye alacak vakti bile olmamıştı.
Levi düşünceleriyle ne kadar yalnız kalırsa, o kadar endişeleniyordu. Önceden Erwin'in aralarında hiçbir şey olmamış gibi davranması can sıkıcıydı ama sadece bu kadardı. Şimdi tamamen görmezden gelinmek başka bir şeydi. Göğsündeki acıtan deliğin büyüdüğünü hissederken içindeki endişe yerini öfkeye bıraktı. Aklına ilk gelen Erwin'in yüzü oldu. Ona bağırmayı, gerekirse yumruklamayı istiyordu. Her şey sessizlikten daha iyiydi.
Lavaboya giderken Levi, Pixis'nin ofisinin önünden geçerken ürperdi. Hayali sülietlerini yerde duvara yaslanmış bir şekilde birbirlerine baktığını, güldüğünü gördü. Erwin'in dün gece ne kadar kaygısız ama aynı zamanda çekingen olduğunu hatırladı. Levi ne kadar denerse denesin onun bu dengesiz davranışlarını anlayamıyordu. Erwin ondan bir şey saklıyordu ve ne olduğunu hayal bile edemiyordu.
Tuvalet kapısı açıldığında bunu düşünüyordu. Karşısında Erwin'i görünce duraladı.
"Levi-"
Erwin kenara çekilmeden önce kısa bir süre irileşmiş gözlerle ona baktı.
"Affedersin." dedi Levi'ın hareket etmesini bekleyerek. Ama bunun yerine Levi kolunu kapı çerçevesine dayayıp yolunu kesti.
Erwin yutkundu, boş koridora baktı. "Levi..."
"Ne?" kaşlarını çatıp Erwin'i süzdü. "Artık tuvalete gidemez miyim? Ben de burada çalışıyorum. Beni işe aldın, unuttun mu?"
Erwin gözlerini kaçırdı ve Levi'ın kanı onun ölü sessizliğinde kaynadı.
"Yani benden sonsuza kadar kaçmayı mı planlıyorsun?"
"Hayır. Sadece bugün meşgulüm." dedi Erwin ona bakmamaya devam ederken. Levi şimdi tam karşısında duruyordu.
Erwin içini çekti hâlâ ona bakmayı reddediyordu.
"Gitmek zorundayım." Levi'ı kenara ittirip hızlıca tuvaletten çıktı.
Erwin'in sessizce gidişini izlerken Levi'ın sırtı kapı çerçevesine çarptı.
-
Erwin'in ofisi o akşam soğuk ve sessizdi. Günler kısalmıştı ve öğleden sonraları kararmıştı. Bu da Erwin'in işini daha da zorlaştırıyordu. Komutan Pixis tarafından gece geç saatlerde ofisinde kalmaması konusunda uyarılmıştı.
Saat altı civarında güneş tamamen batmış Erwin'i karanlık ve boş odada bırakmıştı. Erwin'in masasındaki mum çoktan bir balmumu kütlesine dönüştüğü için Erwin yenisini çıkarmak için çekmecesine eğildi. Kapının aniden açılma sesiyle sıçradı. Neredeyse elindekileri düşürüyordu.
"Ey! Tahmin ettiğim gibi hala buradasın?" Hange onu görünce şaşkınlıkla nefesi kesildi. "Neden eve gitmiyorsun sen sorunlu musun?"
Erwin mumu yakıp Hange'ye döndü. "Bana diyene bak."
"Benim durumum tamamen farklı. Paketlemeyi yeni bitirdim. Her neyse gitmeden önce aylık raporumu bırakmak için geldim." Dedi ve masanın üzerine bir dosya koydu.
"Teşekkür ederim." Erwin onu hemen revize etmeye başladı.
Hange orada sessizce kaldı sanki aklını okumaya çalışıyormuş gibi bir an için onu dikkatle izledi. Parmakları sabırsızca masanın üzerinde ritim tutuyordu. Konuşmadan önce bir an daha tereddüt etti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
1918 •Eruri•
Fanfictionİngiltere'de yıl 1918 ve savaş yeni bitmişti. Erwin bu savaşta bir kolunu kaybetmişti; Levi ise bundan biraz daha fazlasını kaybetmişti. Birbirlerini son görmelerinin üzerinden iki yıl geçmişti ancak Hange'nin onları tekrar bir araya getirmek için b...
