Erwin'in diline karşı dayanılmaz bir şekilde sertleştiğini hissetti. Yavaşça ayağa kalkıp alınlarını birbirine bastırdı. Erwin'in onu öpmeden umutsuzlukla ağzına soluduğunu hissetti. Erwin'in kalın kaşlarının çatılışını izledi ve ona son tatmini verme dürtüsüne direndi. Onun kendi çekincelerinden kurtulduğunu, salt zevke teslim olduğunu görmeye kararlıydı.
Erwin şimdi duramıyordu. Yüzü ondan çalınan tatminin ıstırabıyla kıpkırmızı olmuştu ve eli şimdi Levi'ın başlattığı işi bitirmek için kendi şişmiş ereksiyonunu arıyordu. Bedeni bu yoğun duyguyla sarsıldı, yüzünü Levi'ın göğsüne gömerken nefesi düzensiz bir inilti haline geldi. Levi, Erwin'in boğuk inlemelerinin sesiyle kendini eline bırakırken sesi yumuşak ve zayıftı. Levi, zevk vücudunu tamamen terk edene kadar titredi. Erwin de arkasından geldi.
Erwin kanın yavaş yavaş beynine döndüğünü hissetmeye başlarken başı dönüyordu. Levi'ın dudaklarının hissi için eğilirken gözleri hala kapalıydı. Ama Levi, dudakları birbirine değmeden hemen önce Erwin'in yüzünü bir eliyle yakaladı ve Erwin kafası karışmış, kısılmış gözlerle ona baktı.
Dudakları Erwin'in dudaklarında dokunurken Levi ona acımasızca baktı. Levi'ın dudakları Erwin'in dudaklarının delirtici tadı karşısında kaşınıyor olsa da buna boyun eğmemeye, sadece amacını netleştirmeye kararlıydı.
"Bir daha beni görmezden gelme." diye fısıldadı sert bir sesle Levi.
Erwin, Levi'ın aceleyle çıkışını izledi. Kapının yüksek sesle çarpmasıyla gözlerini sımsıkı kapadı.
Erwin orada donup kalmış kapıya bakıyordu. Sinirli bir şekilde iç çekti ve yüzünü elleriyle kapatıp dirseklerini masaya dayadı. Bir süre öyle durup nefesini düzene soktu. Daha sonra kıyafetlerini düzeltti, dağınıklığı utanç içinde izledi. Ancak utanç, pişmanlıktan değil, daha fazlasını istediği için arzusuna ve hevesine karşı koyamamasından kaynaklanıyordu. Ama utancı çoğunlukla Levi'ın gözlerindeki ifadeden geliyordu, çünkü onu incittiğini biliyordu.
-
Günün geri kalanı sessizce geçti. Erwin, Levi'ı birkaç kez binanın çevresinde aradı. Ancak onu hiçbir yerde bulamadı. Onunla konuşmak için öğle yemeğini beklemesi gerekecekti.
Öğleye doğru Erwin, artık neredeyse ıssız olan kafeteryaya gitti ve kalan birkaç kişi arasında Levi'ı aradı. Oluo ve Petra'nın yanında oturan canlı canlı sohbet eden kişinin o olduğunu farketmesiyle masaya yürüdü.
"İyi günler beyler ve hanımefendi." Erwin onları selamladı.
"Kaptan!" Hepsi onu selamladı sessizce yemeye devam eden Levi dışında.
Erwin boğazını temizledi. Endişesi gözle görülecek kadar belirgindi. "Levi." dedi zoraki bir gülümseyle. "Konuşabilir miyiz? "
"Öğle yemeği molasındayım." dedi Levi yemeğinden gözlerini ayırmadan.
Diğer ikisi ona kocaman açılmış gözlerle baktılar; Erwin, öğrencilerinin önünde otoritesinin sarsıldığı düşüncesiyle ürperdi. Derin bir nefes aldı ve gururunu yuttu. "Önemli." diye ısrar etti.
Levi alaylı bir tavırla çatalını tabağına fırlattı. "İyi!" dedi ayağa kalkarken. "Zaten daha fazla yiyebileceğimi sanmıyorum."
(silinecek not 3: tabi yedin yiyeceğini)
Erwin Petra ve Oruo'ya iyi tatiller diledi ve Levi'ın peşinden koridora çıktı.
Uzaktan arkasından yürüdü ve Levi'ın yavaşlamasını bekledi. Onlar konuşmadan önce daha ne kadar yürüyeceğini merak etti. Ama Levi kağıt ve zarfların bıraktığı yerde onu beklediği kütüphaneye ulaşana kadar hızlı bir şekilde yürümeye devam etti.
ESTÁS LEYENDO
1918 •Eruri•
Fanfictionİngiltere'de yıl 1918 ve savaş yeni bitmişti. Erwin bu savaşta bir kolunu kaybetmişti; Levi ise bundan biraz daha fazlasını kaybetmişti. Birbirlerini son görmelerinin üzerinden iki yıl geçmişti ancak Hange'nin onları tekrar bir araya getirmek için b...
